Southampton’a geldiniz yada diyelim ki şöyle bir yolunuz
düştü. Ne yapacaksınız? Şehir merkezine geldiğinizde bir gün içinde bu civarda
ki tüm tarihi yerleri, müze ve galerileri görebilirsiniz. Londra’ya birbuçuk
saat uzaklıkta, güney sahillerinde, güneşli
bir liman kenti burası. Titanic gemisinin ilk hareket ettiği, mürettebatının
çoğunun yaşadığı şehir. Burada elbette bir SeaCity
Müzesi var ki içerisinde Titanic’ten kalan parçaları görmek
mümkün. Genelde müze ve galeriler ücretsizdir İngiltere’de, ama SeaCity için size küçük bir uyarı: 9.5£
giriş ücreti var. Uçaklarla ilgilenenler
de Solent Sky Museum’dan
keyif alacaklardır.
Bargate |
Eski şehre ait sur duvarlarını ve kale kapısını hala görmek
mümkün. Above Bar sokağında ki bu tarihi kapının adı ‘Bargate’ 1180 yılında yapılmış. Bir nevi polis istasyonu gibi
çalışmış. Mimari hala aynı ihtişamıyla duruyor. Önünde uzanan cadde High
Street. Cafeler, marketler, pazar yeri,
alışveriş merkezleri (WestQuay, The Marlands) çeşitli eğlenceler, bu yol üzerinden ara sokaklarına tasar.
Holyrood Church'ün içinden. |
Yol
üzerinde bulunan eski yıkık bir kilise ‘Holyrood
Church’ önünde Kraliçe Elizabeth 2
den ismini alan bir gemiye ait anka heykeliyle ‘QE2 Anchor’ dikkat çeken yerler arasında. Holyrood Kilisesi 1320
yılında yapılmış. 1940 İkinci Dünya savaşında bombalanmasının ardından 1957
yılında ölen denizcileri için bir anıta dönüştürülmüş.
Tudor House |
Bu caddenin bir paralelinde eski şehrin bozulmadan kalan
birkaç yapısını, surlarını gezebilirsiniz. Bu yapılardan bazıları müze
durumunda, Tudor House and Garden yada Medieval Merchant’s House gb. 12yy’dan
kalma bir ev Medieval Merchant’s, Nisan-
Ekim ayları arasında ziyarete açık.
Medieval Merchant’s House |
Tudor House’un karşısında buranın en eski
yapısı St. Michael’s Kilisesi var. 1070 yıllarından kalma bir kilise. Bu
meydanın adı da bu kiliseden geliyor. Tudor
house 800 yıllık tarihiyle mutlaka görülmesi gereken yerler arasında.
İçerisinde King John’s Palace adıyla
anılan bu evden de eski bir bölüm daha var, görebileceğiniz. Bu evlerin
girişleri ücretlidir.
Blue Anchor Lane geçiti |
Tudor house’un yanında küçük bir ara sokak var kale surlarının dışına
sizi çıkaracak olan. O daracık sokağın adı Blue
Anchor Lane, ortaçağdan kalma gizli
bir geçit burası şehrin içine.
Bu civarda iyi birasını tavsiye edebileceğim çok şık ve eski bir pub var. 1220 yılından
beri aynı yerinde duran, 1815’te adını değiştirerek, o zamanın ulusal
kahramanın adını alan bir pub. Duke of
Wellington.
Yine bu civarda Ünlü İngiliz Kadın yazar Jane
Austen’in iki yıl (1807-09) yaşadığı binaya rastlayacaksınız.
St. Michael Meydanının
devamı olan sokak benim burada beğendim sokaklardan birisidir. Sakin temiz,
düzenli, harika bir mimari, hele bu yolun sonu limana bağlanıyorsa…
Liman demişken Oceon Village yine ilginç dokusuyla
burada görülmesi gereken yerler arasında. Bir zamanların sosyetesinin takıldığı
bu marina bölgesi, eski cazibesini yitirdiği söylense de bence hala harika.
İçerisinde benim favori sinemam Picturehouse’un
da olduğu iki sineması, pub,
restorantlar ve hotelleriyle hala zevkli zaman geçirilebilecek yerler arasında.
Peki sosyete şimdi nereye takılıyor bu
civarda derseniz, çoğunlukta Oxford Sokağında
diyebilirim. Oxford sokağı Oceon Village’e
çok yakın, şık restaurant ve pubların dizildiği geniş, ışıklı bir sokak. Biraz
daha uygun fiyatlı restorantlar ararsanız Bedford Place caddesini önerebilirim.
Bu şehre yolunuz düştü diyelim ki, geldiniz. Sanatla
ilgileniyorsunuz. Nereler ilginizi çekebilir? Tarihi yerleri, parkları,
bahçeleri oturup keyifle çizim
yapabileceğiniz yerler arasında. Şehir
meydanında Solent Üniversitesi’nin
içerisinde genelde öğrencilerin olsa da çok ilginç işlerin çıktığı sergilendiği
bir sanat galerisi var.
Solent Üniversitesi |
Yine bu üniversitenin arkasında Guildhall tiyatro ve konser salonu, devasa şehir kütüphanesi ve
yanında şehir sanat galeri ve müzesi bulunmakta.
Guildhall |
Keyifli bir bölge burası.
Galeri çıkışında sağda ‘The Art House’
cafe var. Yorgunluk atıp samimi bir ortamda oturmak isterseniz.
Müzikle ilgileniyorsanız The Soco Music Project’e bir göz atın ( www.socomusicproject.org.uk )
bence. Şehir merkezinde rahatça bulunabilecek bir mekan. Burada herkes gidip
istediği enstrümanı çalıp şarkı söyleyebiliyor yada film çekilebiliyor. Amatör
gruplardan profesyonele geniş bir kitlesi var.
Yine buradan Unilink otobüslerine binerseniz doğruca Southampton Üniversite kampüsünün içine
girersiniz. Dünyada ki en iyi 94. Üniversite sıralamasında, mühendislikte çok
ileri bir üniversite. İçerisinde John
Hansard Sanat Galerisi’nin sergi tarihlerini kontrol ederek, ücretsiz
gezebilirsiniz. Tiyatrosu da oldukça aktif. Fakat tiyatro demişken asıl High
Street üzerinde ki Mayflower Theatre’ı
mutlaka görmelisiniz. 1928 yılında yapılmış, o zamandan buyana büyük oyun ve
konserlere imza atmış,(The Beatles, The Rolling Stones, Led Zeppelin, Queen gb.)
2300’den fazla seyirci koltuğuyla ülkenin en büyük tiyatrolarından birisi. Old
Town’da tarihi evleri, sokakları gezmek de eminim çok keyif verecektir. Bu
civarda ki Hamtun sokağında beton, cam, seramik kullanılarak hazırlanmış mozaik
bir de panel var. Hamtun Street Mural-
1978 yılında Henry ve Joyce Collins tarafından yapılmış.
Hamtun Street Mural |
Öğrenci olarak gelenler yada buraya yeni taşınmış olanlar
için diyorum, çünkü biliyorum gurbetlik biraz da böyle bişi, ülkendeyken aklına
gelmeyen yiyecekleri bile düşünmeye, istemeye başlıyorsun. Haftalarca çörekotu,
ıhlamur yada kimyon aradığım zamanlar oldu. Sebep?! Yok efendim kıymalı börek
yapacağım, yok mercimek köftesi.. tuhaf bir psikoloji gerçekten bu. Herneyse işte böyle krizlerinize denk gelirse
burada international marketler var. Birisi;Porswood caddesinde ki bu cadde
Üniversite yolu üzerinde olduğundan öğrenci yoğunluğu olan bir cadde. İkincisi;
şehir merkezine çok yakın St. Mary sokağında bir diğeri de; Derby road’ta, hani
geçenlerde büyük protestoların olduğu sokak.
Yeri gelmişken bu olaydan da kısaca bahsetmek istiyorum.
Halk protesto etmekte çok haklıydı tabi. Love Prodectİon, ırkçı yaklaşımlarıyla son günlerde gündeme
gelen bir film şirketi. Birmingham’ın James Turner sokağının adını Benefits
sokağı (devletten para yardımı alanları kastediyor) olarak değiştirerek sözüm ona
yaptıkları belgesel dizilerinden sonra, o bölge de yaşayan insanları çok üzmüştü.
Aynı şeyi burada da yapmak istediler. Derby sokağının adını ‘immigration sokağı’
(göçebeleri kastediyor) olarak değiştirip altı bölümlük bir belgesel
planladılar kimsenin rızasını almadan, tabi buranın yerel halkının tepkisiyle
karşılaşınca sadece bir bölümlük bir dizi yaptılar ve o da seyrettiğim en kötü
belgeseldi diyebilirim. İnsanların huzur ve barış içinde yaşadığı yerlere gidip
sözümona onlardan yana tavır sergileyip, insanların samimiyetini kullanarak
başka hesaplara girişmek, onları küçük düşürmek, rencide etmek, belgesel film
yapmayı bırak hangi anlayışa sığar ki..
merhabalar,
ReplyDeleteçok yakında bende southamptona gideceğim,2 aylık bir dil eğitimi için.Gitmeden önce yanıma almam gereken yada orada bulunduğum süre zarfında yapmamı önerdiğiniz aktiviteler var mıdır acaba?