Londra bir dünya şehri, her ülkeden gelen insanlar için
ortak bir yaşam alanı. Bir çok kültürün, bir çok farklı deneyim ve bakış
açısının kesiştiği zengin bir kültür şehri. Ben Londra’yı içerisinde her
ülkenin televizyon kanallarının aynı anda canlı yayın yaptığı büyük bir salon
olarak düşünüyorum. Aynı anda her yerde ne oluyor, ne giyiliyor, ne yeniliyor,
hangi sanat öne çıkıyor, ne ilgi çekiyor görüyorsun, aynı anda 1940'ların yada
gelecek yüzyılın modasına yada sanatına sokakta rastlayabiliyorsun.
street art |
street art |
Paul Cummins'in seramik gelincikleri |
Brick Lane grafitilerinden |
Brick Lane grafitilerinden |
Mimarisiyle büyülenmiş gezerken bir anda bir köşe başında Banksy’nin grafitileriyle karşılaşabiliyorsun. Sokak ortasında piyano çalan bir sanatçıyı çimlere yatarak dinleyebiliyorsun.Yani sadece sokakta yürümek bile Londra sanatını anlamak için yetiyor aslında. Samuel Johnson’ın da dediği gibi: 'Londra’dan bıkan bir insan hayattan bıkmış demektir' diye düşünüyorum. Londra birkaç sefer ziyaretle keşfedilecek bir yer değil gerçekten, her gittiğimde yeni birşeyler keşfediyorum, her seferinde ilkgün gibi büyüleniyorum. Burada öne çıkan önemli felsefelerden birisi ‘Ne yaparsan yap bir tarzın olmalı’ felsefesi , işte ben de tarzları olan ve dünya sanatına yön veren, herkesin gözlerini diktiği önemli sanat galerilerinden ve sergilerinden bahsetmek istiyorum.
Tate Modern
Giriş ücretsiz
Bankside Elektrik Santrali 1981’de kapandıktan sonra burada
yapılacak müze bina projesi için yarışma başlatılmış ve 1995’te yarışmayı
kazanan Herzog & de Meuron tarafından santral yıkılmadan basit birkaç
değişiklikle yeniden tasarlanmış.
Thomas Hirschhorn 'candelabra with heads' |
Tate Modern, Tate Liverpool ‘un ve Tate
Britain’ın kardeşidir. 1900 yılları sonrasına ait resim, heykel, fotoğraf,
video art, performans ve enstalasyonlardan
oluşan, uluslararası çağdaş sanat eserleri sergileniyor.
Tate eski sergilerinden |
Tate Britain Karla Black sergisi |
Picasso, Dali, Matisse, Warhol, Pollock burada eserleri olan sanatçılardan bazıları. Tabi ki en yeni, hala hayatta olan sanatçı sergilerine de ev sahipliği yapıyor. Dünyada en çok ziyaret edilen galerilerden birisi.
Andy Warhol |
cafesinden |
Yedinci, yani en üst katında ise muhteşem
manzaraya sahip bir de cafesi var. Fiyatları da gayet uygun.
Saatchi Gallery
Giriş ücretsiz, King’s
Road üzerinde
Londra’ya her ziyaretimizde mutlaka uğradığımız yerlerden
birisi bu galeri. Her zaman çok dinamik, sıradışı sergilere ev sahipliği yapan
bir yer. Beş yıl önceydi sanırım bir sergisi vardı, ana sergi alanının içinden
küçük bir kapıdan giriliyordu sergi alanına, labirent şeklinde düzenlenmiş bir
çok küçük oda vardı, her biri farklı bir hayata ait sahneleri içeriyordu. Kapıdan
girdikten sonra çıkışa kadar epey aynı yerlerden geçtiğimizi ve hayal meyal
çıkışın onca kapı varken küçük bir aralıktan olduğunu iç güdüyle bulduğumuzu
hatırlıyorum.
Beni çok etkilemişti o sergi. O sıralar dış kapısında balonuyla
uçup tavanda asılı kalmış bir çocuk heykeli vardı şimdilerde giriş kapısına
kadar yürürken size Xavier Mascaró’nun meditasyon oturuşunda beş paslı demir
adamların heykelleri eşlik ediyor .
İçerde bir yağ odası var galerinin, sabit sergilerinden, ünlü
heykeltraş Richard Wilson’un eseri. İnsan
algısını ilk bakışta altüst eden oldukça
etkileyici bir enstalasyon çalışması. Beş yıl önce koku falan duymamış
algılamak için uzun bir süre bakakalmıştım, şu sıralar koku ve yağın üzerine
düşen küçük şeyler ilk bakanlar için algılamayı hızlandırıyor.
Yeni sergiler
arasında karıncalı oda yine bu sıralar en çok konuşulanlardan birisi. Rafael
Gómezbarros’un dev karıncalarının duvarda gezdiği bu enstalasyon çalışması
gerçekten etkileyici.
Bu galeri 1985
yılında Charles Saatchi tarafından açılmış. O zamandan bu yana modern sanat
anlamında önde gelen galerilerden birisi. Çıkışta karşısında bir de market/
kafe var. Kraliçe’ye hizmet veren marketlerden birisi Partridges marketi.
Partridges |
cafenin içerisinden cadılar bayramı dekoru |
İçerde yada bahçesinde oturup öğle çayınızı yada hafif yemeğinizi yiyebileceğiniz bir mekan. Fiyatları da şaşırtıcı biçimde gayet uygun. Markette satılan her şey inanılmaz albeniye sahip.
Bizim lokumları da orda görmek çok hoş tabi. Her yıl buraya da mutlaka uğrayıp, bir yemeğini yemeden gitmiyoruz, gerçekten seviyoruz bu bölgeyi.
Serpentine Gallery
Birbirine 5 dak.
yürüme mesafesinde iki galeri. Girişleri ücretsiz.
2012 yılıydı bu galeriyle tanışmam. Kensington parkının
içerisinde saklı küçük bir galeri, fakat sergilediği işleri ve sanatçıları büyük.
John Lennon’un sevgilisi Yoko Ono’nun sergisini görmek üzere gitmiştim. Şimdilerde
Trisha Donnelly’in enstalasyon sergisi
yer almakta. Geçen yıl birbirine beş dakika yürüme mesafesinde ikinci galeri
olan Serpentine Sackler Gallery ‘de açıldı. Cerith Wyn Evans’ın sergisi var orda da şu sıralar. Çağdaş Sanatın en güzel örneklerinin sergilendiği bu iki galeri
kendinden emin duruşuyla oldukça klas ve daima merak uyandırıcı.
Hayward Gallery
Ücretli Giriş
Southbank Center’da yer alan bu galeri de yine modern
sanatın ilginç örneklerini sergiliyor. 1968 yılında Kraliçe tarafından açılmış.
Bina 60’ların brutalist mimarisinin güzel bir örneği. İsmi Londra ilçe konseyi
eski lideri Isaac Hayward anısına verilmiş.
Hala sergilenmekte olan Mirrorcity
sergisine gittim en son. Giriş ücreti 10 paund. Dört katlı ve her katında ayrı
bir konu sergileniyor. Sanatçıları şunlar: Mohammed Qasim Ashfaq, Michael Dean,
Tim Etchells, Anne Hardy, Susan Hiller, Lloyd Corporation, LuckyPDF, Helen
Marten, Ursula Mayer, Emma McNally, Karen Mirza and Brad Butler, Katrina
Palmer, Pil and Galia Kollectiv, Laure Prouvost, Aura Satz, Hannah Sawtell,
Lindsay Seers, Tai Shani, Daniel Sinsel, John Stezaker, Volumes Project and
Lynette Yiadom-Boakye.
Girişte devasa bir kütle, içine girdiğinizde üstüste içe ve
dışa dönük iki küreye aynı anda yansıtılan birbirini tamamlayan video sanatı
yer alıyor. İçerde ki oturma yerleri tamamen doluydu. Bir üst katında cam
sanatı yine video sanatıyla birlikte sunuluyordu, diğer katlarda da yine ilginç
enstalasyonlar, heykeller, tablolar yer almaktaydı. Bilim kurgu tarzında içinde
yaşadığımız çağda yüksek teknolojilerin hayatımıza etkisi ana temalar
arasındaydı. Çıkışında ücretsiz
görülebilecek bir sergi de ‘Burning News’ Rusya sanatının sokak sakinleri
evsizleri konu alan video eserleri.
Barbican Art Gallery
Kesinlikle görülmesi gereken yerlerden birisi Barbican.
Sadece sanat galerisi olarak değil, ilginç bir yaşam alanı olduğu içinde. Barbicanlar
bildiğiniz gibi aslında savaşlarda bir savunma kalesi görevi gören yerler.
Burası ise Avrupa’nın en büyük Barbicanlarından. 20yy’ın mimari başarılarından birisi, dünyanın modern harikası olarak görülüyor. Brutalist mimariden oluşan büyük bir siteye girmiş, beton –duvar- soğuk binaların arasında dolaşmış belki de birilerinin avlusundan geçmiştik. Sevdim mi sevmedim mi bilemediğim ama kesinlikle görülmeye değer ilginç bir deneyim diyebilirim.
İçinde tiyatro, müzik, çocuk parkı, iş yerleri, evleri, botanik bahçesi ile dışardan soyutlanmış bir binalar bütünüydü. Bir Türk sanatçının böyle bir galeride sergisi olduğunu duyup gitmez miyiz, gittik tabi geçen yıl.
Ayşe Erkmen tamamen mekana özgü tasarladığı eseriyle, tiyatronun arkasında ki perdelerden ağır adımlarla, geçişimizi sağladı. Oldukça yaratıcı bir sergiydi.
Daha detaylı bilgi için şu haberi de okuyabilirsiniz. http://www.radikal.com.tr/hayat/ayse_erkmen_londrada_tiyatro_acti-1156151
Burası ise Avrupa’nın en büyük Barbicanlarından. 20yy’ın mimari başarılarından birisi, dünyanın modern harikası olarak görülüyor. Brutalist mimariden oluşan büyük bir siteye girmiş, beton –duvar- soğuk binaların arasında dolaşmış belki de birilerinin avlusundan geçmiştik. Sevdim mi sevmedim mi bilemediğim ama kesinlikle görülmeye değer ilginç bir deneyim diyebilirim.
İçinde tiyatro, müzik, çocuk parkı, iş yerleri, evleri, botanik bahçesi ile dışardan soyutlanmış bir binalar bütünüydü. Bir Türk sanatçının böyle bir galeride sergisi olduğunu duyup gitmez miyiz, gittik tabi geçen yıl.
Ayşe Erkmen sergisinden |
Ayşe Erkmen tamamen mekana özgü tasarladığı eseriyle, tiyatronun arkasında ki perdelerden ağır adımlarla, geçişimizi sağladı. Oldukça yaratıcı bir sergiydi.
Daha detaylı bilgi için şu haberi de okuyabilirsiniz. http://www.radikal.com.tr/hayat/ayse_erkmen_londrada_tiyatro_acti-1156151
Whitechapel Gallery
Giriş ücretsiz
1901 yılında kurulmuş. Picasso’nun Guernica tablosu
yapıldığı yıl, İspanya iç savaşını protesto amacıyla Avrupa şehirlerindeki bir
galeride sergilenmişti. İşte bu galeri de Londra’da Guernica’yı ilk ve tek sergileyenlerden
o zaman. Sadece Picasso değil tabi Kahlo, Pollock, Gilbert&George gibi ünlü bir çok sanatçı prömiyerlerine vitrin
olmuş bir galeri.
Geçen yıl gittiğimde Sarah Lucas’ın müstehcen sergisi vardı. Genelde heykeller, fotoğraflar, gıdalar, mobilyaları enstalasyonlarında kullanan asi ruhlu bir sanatçı. Dushamp’ın pisuarlarını anımsatan pisuarları onun da sergisinde görmek mümkün.
Seksle ilişkilendirilmiş her klişe objeyi görerek , cinsel metaforlar, salatalık, portakal, muz, yataklar, devasa çıplak fotoğraflar, kızartılmış yumurtalar, kelime oyunları, ince çoraplar doldurularak yaratılmış, kadın ve erkek vücut parçaları ile aslında Lucas’ın yarattığı o ince mizaha tanık olduk.
Şu sıralar bu
galeride Amerikalı postminimalist sanatçı Richard Tuttle’ın tekstillerinin
konuşması dinleniyor.
Royal Academy of Arts
Burlington House,
Piccadilly adresinde, ücretli giriş.
Sanatı ve sanatçıyı destekleyen, sergilerin, sanatsal tartışmaların
yapıldığı, eğitim verildiği, bağımsız
bir Akademi burası. Devletten fon almadan sadece bağış ve sponsorluklarla
yıllardır ayakta kalan nadide galerilerden birisi. 1768 yılında sanatçıların statüsünün
yükseltilmesi maksadıyla Kral 3.George tarafından kurulmuş. W.Turner’in mezun
olduğu okul.
Biz gittiğimizde Dennis Hopper’ın ‘The Lost Album’ isimli sergisi
vardı. Buraya gittiğiniz zaman sanat tadında ki alışverişi seviyorsanız,
Burlington House’un çok yakınında bulunan Fortnum & Mason’u da mutlaka
görün derim. Hatta bu mağazanın hemen yanından indiğinizde White Cube Galerinin
bir şubesini de görmüş olacaksınız.
White Cube Gallery
Girişleri Ücretsiz
Bermondsey White Cube |
1993 yılında hayata geçmiş yeni galerilerden ayrıca
sansasyonel sergilere ev sahipliği yapmış galerilerden birisi. 2007 yılında Damien
Hirst’in elmaslarla kaplı kafatası heykelinin açılışı gibi. İki şubesi var Londra’da, birisi Mason’s
Yard’ta, diğeri Bermondsey caddesinde,
hemen Tasarım ve Moda okulunu geçince.
Mason’s Yard’ta
Amerikalı kavramsal sanatçı David Hammons’un sergisi bulunmakta.
Bermondsey şubesi ise
şu sıralar önemli iki sergiye ev sahipliği yapıyor.
Tracey Emin |
Tracey Emin |
Tracey Emin |
Birisi oldukça meşhur
İngiliz sanatçı Tracey Emin, diğeri Paris’te yaşayan Lübnanlı sanatçı Etel
Adnan. Modern sanatın iki farklı örneği, iki kadın sanatçı.
Etel Adnan |
Etel Adnan |
Tracey Emin genelde
kendi vücudunu, yaşamını öne çıkararak büyük sansasyonlar da yaratmış bir
sanatçı. Yatağım yada Çadır sergisinde olduğu gibi, (‘1963-95 yıllarında
yattığım herkes’ başlığında isimlerden
oluşan çadır sergisi) Sanat toplum için
mi, sanat için mi diye sorulsa ‘benim için’ derdi diye düşünüyorum. İngiliz
basını sanatçının seksüel hayatıyla ilgili çok fazla bilgi vermesini itici ve utanç
verici bulmuştu 2000’lerin başında, fakat sonra herkes kabullendi ve yeni
sanatçılar için ilham kaynağı oldu. Son zamanlarda neon ışıklarla hazırladığı
görseller de öne çıkmaya başladı.
18 yy da kurulmuş, büyük Neoklasik bir yapı. Londra’nın tam
kalbinde büyük bir kültür, sanat ve moda merkezi.
Zaman zaman açık hava konserleri, aile
etkinlikleri, ücretsiz moda ve sinema gösterileri de yapılıyormuş. Büyük bir
avlunun etrafını saran galeriler farklı farklı sergiler sunuyor.
Tatlı bir ara vermek için de hemen ortada ki fıskiyelerin
çevresinde yada arka bahçede güzel nehir manzarasına karşı oturup bir şeyler
içmek gerçekten keyifli.
Biz de tüm galerilerini teker teker gezdik sadece bir galeri
ücretliydi, diğerleri için bir şey ödemedik.
Courtyard Galerisinde; fotoğrafçı Nancy Honey’in 100
lider kadının portreleri sergisi yer almakta. Ücretsiz.
'Tattoo Art Today’ sergisinden |
Embankment
Galerisinde; 'Tattoo Art
Today’ sergisi vardı.
Dünyanın farklı yerlerinden seçilmiş dövme sanatçıları bu
sergi için yeni dövmeler tasarlamıştı. Giriş Ücretsiz.
Terrace Galerisinde; 'Return of the Rudeboy’ sergisi vardı. Sanatçı Londra’nın Rudeboy’larının hayatlarından giysilerinden fotoğraflarla, bizzat giysi - ayakkabıları, enstalasyonları ile örnekler sunuyordu. İçerisi oldukça popülerdi, ilk kez böyle modanın, tarzın ön planda olduğu bir sergi de bulunmuştum ve çok keyif aldım. Ücretsiz.
The Courtauld Galeri; Girişi ücretli tek galeri. Kendi
sabit koleksiyonlarının yanı sıra farklı sergilere de ev sahipliği
yapıyor. Şu sıralar Jasper Johns’un
‘Regrets’ sergisi ayrıca Egon Schiele’nin ‘The radical nude’ sergisi yer
almakta. 19yy Avusturyalı Ekspresyonist sanatçı Schiele’nin çıplakları bana
biraz Toulouse Lautrec’in renklerini, figürlerini anımsattı.
Amerikalı Jasper
Johns ise yaşayan büyük ‘pop art’
sanatçılarından birisi. Bu sergisin de de İngiliz sanatçı Lucian Freud’un bir
stüdyoda verdiği pozlardan esinlenerek yarattığı çalışmaları sergileniyor.
Beryl Bainbridge’in sergisinden |
East & West Galerilerinde; Beryl Bainbridge’in bir
sergisi vardı. Dört yıl önce vefat etmiş ünlü İngiliz yazarlardan birisi. Kendi
hayatından kareleri, izlenimlerini resmettiği tabloların çizimlerinin yer
aldığı sergi tamamen duygu yüklüydü. Çizgilerindeki, figürlerindeki naiflik
beni sımsıcak kucakladı. Giriş ücretsiz.
V&A Museum
Cromwell Gardens, Güney Kensington bölgesinde yer alıyor. Müze
1852 yılında kurulmuş, ismi prens Albert ve Kraliçe Victoria’dan gelmekte. 5000
yıllık bir sanat koleksiyonuna sahip büyük bir galeri. Kapsam ve çeşit
bakımından dünyada rakipsiz denilebilir. Ücret ödemeden bu koleksiyonlar
gezilebiliyor. Sadece bazı galerinde ki bazı özel geçici sergiler ücrete tabi
olabiliyor.
Şu sıralar içerisinde 1700’lerden günümüze gelinliklerin sergilendiği bir sergiden, itaatsiz nesneler, Rusya avant-garde tiyatrosu sergisinden, büyük İngiliz ressam John Constable sergisine ayrıca 20 yy’ın büyük moda ve portre fotoğrafçısı Horst P. Horst’un sergilerine ev sahipliği yapıyor.
Şu sıralar içerisinde 1700’lerden günümüze gelinliklerin sergilendiği bir sergiden, itaatsiz nesneler, Rusya avant-garde tiyatrosu sergisinden, büyük İngiliz ressam John Constable sergisine ayrıca 20 yy’ın büyük moda ve portre fotoğrafçısı Horst P. Horst’un sergilerine ev sahipliği yapıyor.
National Portrait
Gallery
Ücretsiz
İlk 1856 yılında o güne kadar İngiliz tarihinde saygıyla
anılan şahsiyetlerin portreleriyle oluşturuluyor. Onurlu bir şekilde yaşamış,
ölmüş, İngiliz tarihine katkıda bulunmuş, İngiliz kahraman, sanatçı, bilim
adamlarının portreleri sergilenmiş, Shakespeare gibi. Bir çok mekan değiştirmiş galeri tabi
sergiler büyüdükçe de. Daha çok tarihin
öne çıkarıldığı sanatın aslında geri planda olduğu bu galeride 1969 yılından
sonra bazı kurallar değişmeye başlamış. Yaşayan ünlülerin, politikacıların da
portreleri sergiye girmiş.
195bin portrenin olduğu ana bölümde ben biraz kalakaldım tabi çoğu yüzü bilmediğim gibi, adlarını bile duymadıklarım olduğu için. Chris için çok eğlenceliydi ama ’’ aa.. şu…. aaa.. bu!’’ diye gezdi sergiyi. Geçici sergilerin olduğu bölümde hayattan portreler ise bana daha çok hitap etmişti.
National Gallery
Ücretsiz ve hergün
ziyarete açık
dört yıl önce |
Daimi koleksiyonları 13yy -19 yy dönemine ait Batı Avrupa
klasik sanatından oluşsa da, çağdaş sanatçı ve eserlerine de zaman zaman yer veriliyor.
Mesela önümüzde ki günlerde, buranın önemli
ressam ve heykeltıraşlardan biri olan Maggi Hambling’in yeni eserleri
sergilenecek. Ayrıca binanın ön bahçesinde yine dönüşümlü sergilenen ilginç
modern heykeller bulunuyor.
National Galeri meydanı |
Ekim, 2014
No comments:
Post a Comment