Tuesday 7 October 2014

Yelkenliyle Jurassic Coast’a ve Hayalet Kasabaya Yolculuk




Dünyanın doğal harikalarından biri olarak Jurassic Coast (Kıyılar) İngiltere’nin güney kıyısında yer alıyor. Unesco Dünya Mirasları arasında bulunan bu kıyılar, 155 km (95miles) uzunluğunda ve içerisinde 180 milyon yıllık, jurassic zamana dayanan, kayaları, fosilleri ve taşları hala muhafaza ediyor. 

kayınpeder eğleniyor bizle, meğer bir tuşla açılıyormuş bu yelken :))
Biz de bu kıyıları görmek üzere iki ay önce ailecek Southampton’dan batıya doğru yelkenliyle denize açıldık. Kaptan kayınpeder, Chris ve ben tayfaydık.  İngilizler kadar denizci bir milllet daha yoktur sanırım. Tüm limanlar yelkenlilerle dolu, bir limanda gecelemek için önceden rezervasyon yaptırmak şart, boş yer olmuyor çünkü. Bizde planımızı yapmıştık, bir iki gün Poole’da, marina ‘Quay boat haven’da kalacaktık oradan da Jurassic Coast yolculuğumuza devam edecektik. Poole ile de ilgili daha sonra bir yazım olacak. Oradan güneye doğru yelkenleri açmıştık fakat ilk gün zordu benim için, yelkenliyle seyahatte geminin içinde yada alt katlarda olmak mideyi perişan ediyor, güvertede olup, deniz yoluna bakmak açık havada olmak çok daha iyi. Ayrıca benim gb İngiltere güneşini hafife alıp güvertede saatlerce yatmayın. Güneş çarptı ve ilk günümü alt katta yatakta geçirmek zorunda kalmıştım. 

Old Harry Rocks
Jurassic Coast, East Devon’da ki, Exmouth ile Dorset’e bağlı, Studland körfezindeki, Old Harry Rocks arasında yer alıyor.

 İlk durağımız Old Harry Rocks oldu. Handfast noktası, Purbeck adası yakınında ki bu dev üç tebeşir taşı, denizin ortasında sürrealist bir görüntü oluşturuyordu. Büyük ihtimalle eskiden bu adanın bir parçası olduğu ve zamanla eriyerek birbirinden ayrıldığı düşünülüyor. Neden bu taşın ismi Old Harry derseniz, hikayeye göre bu kayanın üzerinde kötü kalpli Harry Paye isimli, buralı bir korsan uyurmuş.
Tilly Whim Mağarası

Jurassic Coast kıyılarını izleyerek, salına salına yaptığımız bu yolculuğun ikinci noktası, Tilly Whim Mağarası’ydı. Burada demir atmadık ama, mümkün olduğunca yanaşarak gemiden izlemeye çalıştık. Zaten mağara içerisine girilemiyor. Uzun yıllar önce taş düşme ve çökmeler sebebiyle çok tehlikeli bulunarak kapatılmış ve içinde ki uçurumları, göçükleri, kuşlara, yarasalara yuva olmuş. 

Worbarrow Tout
Swanage











 
Durlston Kalesi
 
Anvil Point













 
Clavell Kulesi
Worbarrow Bay’e gidene kadar yine bir çok noktayı uzaktan da olsa görmüştük. Yelkenleri indirdik ve burada demir attık. Çocuklar küçük botla tam kıyıya geçmişti ki, bir askerin koşarak yanlarına gittiğini gördük. Bizimkiler hüsranla geri döndüklerinde, bugün burada demir atamayacağımız yeni tamamlanmış askeri talimlerin ardından etrafta temizlik yapıldığının söylendiğini ve hemen oradan uzaklaşmamız gerektiği uyarısında bulunduklarını öğrendik. Biz de tabi ki kazara bir kurşuna kurban gitmek istemiyorduk. Bu alan uzun süredir orduya ait ve hafta sonu sadece bir iki gün ziyaretçiye açılıyordu bizde o günlerde buraya dönmek üzere ayrıldık.  
 
Lulworth Körfezi
  Oradan sonra Lulworth Cove ‘a doğru giderek, bir çok yelkenli gibi orada demir attık. Sevimli küçük bir köyün dibinde, gelenleri kucaklayan bir görünümü var bu koy’un. 


Batı Lulworth Köyü












Burada ki köye ise Batı Lulworth Köyü deniliyor. Yılda 500.000 ziyaretçiyi karşılıyormuş. Taşlıklı sahili, köyün içinden akan deresi, dere kenarında sevimli evleri, pansiyonlarıyla insanın içine mutluluk katan bir havası vardı. Kendimizi hemen bir pub’a attık. Açık havada lezzetli bir akşam yemeği yedik.
benim karides kokteylim
Gemiye döndüğümüz de gece karanlığında gökyüzünü dolduran yıldızların güzelliğini seyre daldık. Deniz dalga sesleriyle bizi ninniledi ve kollarında sallayarak uyuttu. Herşey tam bir uyum ve huzur içindeydi. Sabah güneş ışığı odamızı doldurduğunda, çocuk sesleri, şlop denize atlama sesleri, heyecanlı bağrışlar, gülenler hareketli bir sabahın habercisi gibiydi. Kahvaltımızı yaptık ve iki küçük botla Durdle Door istikametine doğru yola çıktık.

Durdle Door, Salvador Dali’nin tablosundan çıkmış gibi bir yer. Kardeşimin buranın fotoğrafına yorumuyla tam da; ‘koca bir fil sanki bütün denizi içmek için hortumunu denize sonmuş’ gibiydi. Doğal kireçtaşından bir kemer.

denizi içen fil
merdivenleri
  
 Sahile küçük botları çıkardık, önümüzden başlayarak gökyüzüne gidiyormuş gibi görünen dar taş merdivenleri çıkmaya başladık. Aşağıdayken büyüsünü tam farkedemediğimiz bu manzara tepeye vardığımızda bizi kendimizden geçirdi. 
O kadar merdivenden sonra dondurmayı hakettiniz der gibi şirin bir dondurma ve meşrubat minibüsü de bizi tepede bekliyordu. Bütün bu araziler, Durdle Door, Lulworth koyu, kıyıları, köyü sadece tek bir aileye ait. Welds ailesi, Lulworth Estate adı altında 52 km2 lik bu alanların sahipleri. Durdle kelimesi ne demek diye düşünüyorsanız, bore yada drill kelimesinden türediği, böylece anlamının delik, oyuk olduğu biliniyor ki tarife de uyuyor.  
St. Oswald’s Bay

Durdle Door’un arka tarafında kalan koy ise berrak denizi ve kalp şeklindeki kıyısıyla inanılmaz romantik bir görünüm sergiliyordu.  
Man of War Cove deniliyor bu koya. Resmi adı St. Oswald’s Bay

botumuz çekiliyor

Bu muhteşem plaj ne yazık ki artık kullanılamıyor, yüksek uçurumlara komşuluk yaptığı ve taş düşmeleri yaşandığı için. 2013 yılında çok büyük bir kaya parçası düşmüş buraya fakat hala gelen ziyaretçiler ayaklarını burada denize sokmadan gitmiyor. Jurassic Coast’ta geldiğimiz en uzak nokta  burası oldu, kıyılar devam ediyordu fakat biz sonuna kadar gitmeyecektik.


 Dönüş yolunda bizim kullandığımız küçük botun benzini bitmişti, Allahtan diğer botla iletişim kurabileceğimiz telsizlerimiz yanımızdaydı, gelip bizi çektiler. Gemide hızlı bir öğle yemeği ardından Lulworth Kıyısında ki patika yoldan, uzun otları iki yana açıp birbirimizi takip ederekten tepeye ulaştık.

girişi


Fossil Forest yani fosil orman, yürek hoplatan bir yükseklikten aşağı baktığımızda denizle aramızdaki yüksek kayaların üzerinde yer alıyordu. Taş merdivenlerle bu ara katmana indik. Yüzyıllık, fosilleşmiş ağaçların arasında jurassic zamana ait taşlara dokunmak ve bir küçük fosil bulma umuduyla her taşı yoklamak inanılmaz keyifliydi. Fakat tepemizden vuran güneş, orada uzun süre kalmamızı engellemişti.

 Anlatılanlara göre bundan beş on yıl öncesinde burada her taş, bitki, hayvan fosilleriyle doluymuş ama ziyarete açık bir yer sonuçta, her gelen her bulduğunu götürünce burada yeni şeyler bulmakta zamanla zorlaşmış. 

Körfezin diğer tepelerini de şöyle bir dolaştıktan sonra gemiye geri döndük. Akşam olmuş ve tatlı bir yorgunluk çökmüştü üzerimize. güzel bir film izleyip, denizin kollarında yine uykulara daldık. 


Worbarrow Bay’e geri dönecektik ama önce telefonla kıyı amirliğinden gidip gidemeyeceğimiz konusunda teyit aldık. Bu sayfadan da takip edilebiliyor.  http://www.icoast.co.uk/lulworth_ranges/

Ziyarete açıktı, bizde öğle saatlerinde oraya ulamıştık. Demir attık ve Chris’le kıyıya çıktık. Patika yoldan yaklaşık yirmi dakika yürüyerek hayalet kasabaya ulaştık. Tyneham. Ne muhteşem bir yerdi.

 Bu balıkçı kasabası halkının buradaki geçmişi demir çağlarına kadar gidiyor. 

Tiyatrosundan

Öyle ki yüzyıllarca birlikte büyüyüp birlikte yaşlanmış koca bir mahallenin çocukları olarak yaşamışlar taki 1943 İkinci dünya savaşına kadar. Britanya ordusu o zamanlar tam da Christmas öncesi, kasabaya geçici bir süre için boşaltılması emri veriyor. Bu bölgenin savaş süresince askeri atış talimleri, eğitimler ve yaşam alanı olarak kullanılacağı bildiriliyor. Çaresiz kasaba halkı evlerini terketmek zorunda kalıyor.
okulunda boş kalan sıraları

 
 
 Giderlerken halkın kilisenin kapısı üzerine bıraktığı bir not hala bu 13. yy’dan kalma hayalet kilisede sergilenmekte. 
Şöyle diyor: ‘Biz nesilden nesile yaşadığımız bu kasabamızı, evlerimizi, savaşı kazanmanız ve özgürce yaşamamız için şimdilik terk ediyoruz, fakat geri döneceğiz. O vakte kadar lütfen evlerimize ve kilisemize iyi bakın, özen gösterin’ yazıyor. 



O halk yani 225 kişi, buraya ne yazık ki hiç dönemiyor. Çünkü savaş sonrasında da ordu bu bölgeye el koyuyor ve zorunlu satın alma işlemi gerçekleştiriyor. 1975 yılına kadar girilemeyen bu bölge şikayetler sonrası düzenli olmasa da hafta sonları halka açılıyor. Kasabada ki her evde, orada bir zamanlar yaşayanların kısa hikayeleri yazıyor. 

Okulu, tiyatrosu, kilisesiyle kocaman, kalbi kırık bir müze alanı. Dönerken bir de fırtınaya yakalandık, yelkenliyle denize açılıp fırtına almadan dönmek olmazmış gibi. Bir telaş geminin yağmurluklarını indirmek, kenarlarda sallanan çamaşırlarımızı içeri taşımak, tatlı bir telaş, bir taraftan gülerek ve işte yağmur sesi altında bir salıncak sığınak. O geceyi bu koyda geçirdik. Sabah eve dönüş vaktimiz gelmişti. 

·       





1 comment: