Thursday 29 May 2014

Auschwitz-Birkenau Nazi Toplama ve İmha Kampı




 ‘’Auschwitz-Birkenau, Nazi Almanyası tarafından II. Dünya Savaşı döneminde kurulmuş en büyük toplama, zorunlu çalışma ve imha kampı.

İlk kurulan ana kamp Auschwitz I Polonya'nın Krakow şehrinin 60 km batısında, küçük bir şehir olan Oświęcim'in güneybatısında, Auschwitz II Oświęcim'in 3 km batısında Brzezinka (Birkenau) köyünde, I.G. Farben, Krupp, Siemens gibi fabrikalar için yapılan Auschwitz III ise Oświęcim doğusunda Monowice (Monowitz) köyünde inşa edilmiştir.

Auschwitz-Birkenau'ya tüm Avrupa'dan 1,3 milyon insan yerleştirilmiştir. Bunların, 1 milyonu Yahudi olmak üzere 1,1 milyon insanın öldürüldüğü tahmin edilmektedir. Yaklaşık 900.000 kişi kampa geldikleri anda doğrudan gaz odalarına gönderilmiş ya da vurularak öldürülmüştür. Kalan 200.000 kişi, hastalık, eksik beslenme, kötü muamele, tıbbi deneyler nedeniyle ve daha sonra gönderildikleri gaz odalarında ölmüştür. Ortalama 6 ay içinde ölen tutsaklar, en ağır şartlarda günde en az 10 saat çalıştırıldılar. Gaz odalarına gönderilirken, saç kesme, ceset toplama, yakma gibi işlemleri de yine kendileri yapıyorlardı.

İkinci Dünya Savaşı’ndan önce Auschwitz, eski adıyla Oscwinchim, yarısı Yahudi olan 14 bin kişinin yaşadığı sakin bir kasabaydı. Auschwitz ismi, Holokost sürecinde kurban olanların ve dolayısıyla II. Dünya Savaşı'ndaki Nazi dehşetinin sembolü olmuştur. Bu kamplarda, Yahudi, Roman, eşcinseller gibi Nazilerin düşman ilan ettikleri gruplar başta olmak üzere, 1,5 milyonu çocuk toplam 6 milyon kişi ölmüştür.

1979 yılında UNESCO'nın İnsanlığın Kültür Mirası listesine eklenen bu iki kampın kalıntıları ve Yahudi mezarlığı, Auschwitz-Birkenau Devlet Müzesi ve Holokost anma mekânı olarak kamuya açılmıştır.’’ Wikipedia



Auschwitz Müze Girişi

Nasıl Gidilir?
Galeria Krakowska’nın altındaki Dworzec Glowny otobüs terminaline giderek, 8 numaralı alandan her saat başı Oswiecim yani Auschwıtz’e giden dolmuşlardan birini yakaladık. Kişi başı 12 zl ödeyerek yaklaşık bir saat yirmi dakikalık yolculuğumuz başladı. Aynı istasyondan Oswiecim’a  giden trenlerde var tabi 9 zl’ye. Sadece inince onbeş-yirmi dakika kadar yürümek gerekiyor. Alternatif olarak bir de beyaz otobüsler var ‘Lajkonik’ ler. Onlarda dolmuşla aynı ücrette ama durak yerleri Galeria Krakowska’nın yandaki caddesinde. Dolmuşlar müzeye daha yakın bir yerde bırakıyor. Özellikle saat üçte orada olacak şekilde planladık gezimizi, onun öncesinde gidildiğinde müze ücretli ayrıca tur rehberiyle dolaşma zorunluluğu var ve oldukça pahalı. 5 zl ödeyerek bir el rehberi aldık. Müze saat 18:00’de kapanıyor, Birkenau ise 19:00’da. İkisi arasında yirmi dakikada bir müzenin önünden ücretsiz gidip gelen servis otobüsler var. Son hareket saatleri 18:45.  Saat 17:30’a kadar Auschwitz’i  gezmiş oradan Birkenau içinde hızlı bir yürüyüşe zamanımız yetmişti.  Auschwitz içinde ki her binada farklı bir sergi görülüyor, binalar, yahudilerin getirildiği ülkelere göre de ayrılmış, Avusturya binası, Macaristan binası gb.  Birkenau'da ise vagonların getirildiği tren yolu ve devasa bir alanda çalıştırılan esirlerin koğuşları, gaz odaları var. Tahtadan yapılma bu koğuşların büyük kısmı dökülmüş ve sadece tuğladan bacası kalmış. Onların da diğerleri gibi koğuşlar olduğunu düşündüğümde esirlerin tüyler ürperten kalabalığı, şimdi ki bu koca sessizliğin içinde tüm ağırlığıyla kalbime oturdu.   Auschwitz’e geri dönüp Lajkonik otobüslere binerek döndük, aynı ücrette, daha hızlı ve rahattı. Gitmeden bir şeyler yemiş olun ki o civarda ne yiyecek satılan bir mekan ne de yiyecek iştahınız olmayacak. 



Auschwitz kamp girişi

Kamplar

Tabi buraya giderken bizi neyin beklediğini biliyorduk ama görene kadar insanlığımızdan böylesi tiksinmiyorduk. 

Birkenau

Akıllara durgunluk veren bir delilik elini kolunu sallayarak tüm dünyayı sarmış ve dünya bütün bunlar olurken kulaklarını gözlerini kapatarak üç maymunu oynamış. 

Tıpkı tüm soykırımlarda olduğu gibi, kahrolası derin sessizliğine sığınmış. 
Birkenau





Hala tartışılan bir soru, 13 Eylül 1944 tarihinde ABD uçakları Auschwitz yakınlarındaki Buna-Werke isimli fabrikaya bir saldırı düzenlemiş ve kayda değer bir zarar vermişken, esirleri kampa ulaştıran demiryollarını bombalayamaz mıydı?



 1940 yılında kurulan ilk kampta 70 000 Polonyalı, Yahudi’si, entelektüeli, Sovyet savaş esirleri hayatını kaybetmiş.

Fırınlar

Ölüm Duvarı
 Bu iki kampta toplam 6 gaz odası, 4 ölü yakma tesisi, ölüm duvarı, koğuşları ve gözyaşlarınızı tutamayacağınız 5 km2’lik büyük işkence alanı.   


Sadece bu kadar değil tabi sonradan 40km2’ye yayılacak 39 yan toplama kampının da başlangıçlarıydı. 

mahkumların odası, saman şilte yatakları



Birkenau 1941’de yapılırken , 100bin Rus Savaş esiri çalıştırılmış, çevrede ki köyler zorla boşaltılmış, evleri yıkılarak inşaat malzemesi olarak kullanılmış.  

  


Alanın etrafı yüksek elektrik akımlı tellerle çevrilmiş.

 Esirler hayvan taşımak için kullanılan vagonlarla direk kamp alanının içine alınıyormuş.

Yıkama,yıkanma yerleri


 Hemen gaz odasına yollanarak öldürülmemişlerse onları bekleyen çok zor ve ağır koşullarda çalıştırılacaklar, tıbbi deneylerde kullanılacaklar, bakımsızlık, soğuk, hastalık, açlıkla yavaş yavaş öldürüleceklerdi.
Genelde çalışamayacak diye düşünülen anne ve çocuklar, yaşlılar, hastalar gelir gelmez gaz odasına yollananlar olmuşlar.
Gaz Odası

Ayırma işlemlerinde hayatta kalan bazı esirler, etraftaki endüstri fabrikalarına kişi başı kiralanıyor, böylece SS’ler gelir sağlıyormuş.
Saçlar
Öldürülenlerden kalan eşyalar, altın dişler, saçlar yine SS hazinesi kabul ediliyormuş.

Bunlar yine ölüme giden esirlere toplatılıyormuş.



 Kampın ana giriş kapısında Almanca  ‘Arbeit Macht Frei’ yazılı bir levha var. 'Çalışmak özgür kılar' diyor, alay edercesine. 

Filozof Santayana ise ‘Tarihi bilmiyorsan tekerrür eder’ der.

‘’1942’de Londra’da sürgündeki Polonya hükümeti müttefik güçlerin liderlerine birer nota yollayıp temerküz kamplarında katliama son verilmesi için harekete geçilmesini talep ettiklerinde, Müttefikler; ‘her şeyi savaş sonrasında halledeceğiz’ yanıtını vermişler.’’ M. Kadıoğlu
hücreler



  27 Ocak 1945 yılına kadar süren bu işkence sonunda hayatta kalanlar kızıl ordunun (bi zahmet!) gelmesiyle kurtuluyor.
Gaz Odası

 Hayatta kalan 60 bin kişinin, 8 bini çok ağır hasta olduğundan bu kurtuluş yürüyüşüne katılamamış.
Birkenau koğuşlarından biri
Kurtarılanlardan biri olan Anita Lasker yaşadıklarını şöyle anlatmış:
“Kampa yenileri getirildiğinde bir doktor ve komutan bulunuyordu ve hepimizin gözleri önünde tasnif ediliyorlardı. Yaşları ve sağlık durumları soruluyordu. Yeni gelenler ise ne olduğundan habersizdi ve sağlık sorunlarını söyleyerek aslında kendi ölüm fermanlarını imzalıyorlardı. Özellikle yaşlılar ve çocuklar ne olduğunu anlamıyordu. Sağ taraftakiler hayatta kalıyor, sol taraftakiler ise gaz odasına gönderiliyordu…“ Kitlesel ölümlerin organizatörü olan Adolf Eichmann, Vatikan aracılığı ile bir süre kaçmayı başarsa da, İsrail, 1960’da onu yakalayarak idam etti.

Auschwitz'teki tutukluların gaz odasına gidip gitmeyeceğine karar veren Doktor Joseph Mengele ise buranın azraili olarak anılıyormuş ve Arjantin üzerinden kaçmayı başarmış. 1978’de Brezilya’da bir deniz kazasında ölmüş. Anita Lasker, Mengele’yi şöyle anlatıyor:
“Dr. Mengele orada çeşitli deneyler yapıyordu. Kadınlar, deneylerin yapıldığı Auschwitz’in ünlü 10’uncu bloğuna getiriliyordu. Ve kadınlar deneylerde kobay olarak kullanılmak üzere kısırlaştırılıyordu… İkizlerle ilgili de yapılan deneyler vardı. Dilleri tamamen dışarı doğru çekilerek koparılıyordu, burun delikleri de zorla açılıyordu.“

Orada yaşanılan yaşatılan her şeyden, sadece birkaç cani sorumlu değildi tabi ki. Dünyanın, hepimizin insanlığımızdan utanç tarihiydi.   

No comments:

Post a Comment