Sunday 4 May 2014

Krakow, Wawel Kraliyet Kalesi



Wawel Kulesinden Kalenin Görünüşü


Etrafı surlarla çevrili, Krakow manzaralı bir tepenin içinde yer alıyor Wawel Kalesi ve hemen dibinden Vistula(Wisla) nehri akıyor. Bin yıl öncesine dayanan bu yapı şehrin tam kalbinde tüm görkemiyle duruyor. Baktığınızda size masalları ve efsaneleri hatırlatacak yapının aslında kendi efsanesi de etkileyici. Aşağıda Ejderha Mağarası başlığı altında okuyabilirsiniz. 

Wawel girişinde kafeteryasından da fark edeceğiniz bina, bilet gişesinin ve turistik shopların olduğu binadır, iki yönünden de girilebiliyor. İç avluya açılan kapıdan çıkınca, solda katedral ve müzesini göreceksiniz. Müzesinin önünde Aziz John Paul II’nin heykeli yer alıyor.  Katedralin içinde Eski Çan (Sigismund Bell) ve kraliyet tabutları da var. Normal günlerde 12 zl ye katedral, çan ve müze görülebiliyor. Pazar günleri müzesi kapalı fakat saat 12:30’dan sonra katedral ücretsiz ziyarete açık. Karşı bina kayıp Wawel, onun arkasında ise devlet odaları ve kraliyet odaları, içerisinde kralın odası, senatörler salonu, silah ve armalar odası ayrıca solda da oryantal sanat sergisi yer almakta. Kraliyet kalesi, katedralle aynı zamanlarda yapılmış. Kale ortada ki avluyu çevreleyen üç katlı kemerli cephelere sahip.

Katedral ve Müzesi



Katedral ilk Polonya Kralının taç giydiği yer ve 17. Yy a kadar 35 kraliyet taç giymesine ev sahipliği yapmış, 1596’da başkent Varşova’ya taşındıktan sonra dahi. O dönemdeki  yöneticilerin konut olarak kullandığı kalede  her birinin kendi mimari etkileri de olmuş. Kale 20 yy  döneminde bir çok el değiştirme yaşamış. Ülkenin Alman işgali altında olduğu döneminde de Nazi genel Valisi Hans Frank’ın karargahı olarak kullanılmış.


Bugünün Kalesi bu sebeple de Ortaçağ, Romanesk, Rönesans, Gotik ve Barok dahil aldatıcı bir karmaşıklığa sahip. 
Katedral  1020 yılında yapılmış. 1364 yılında bugünkü halini almış. Daha sonra etrafına başka yapılar eklenerek büyütülmüş. 


İçerisinde bir çok Azize adanmış muhteşem şapelleri var. Çok görkemli bir görselliğe sahip. Wawel'ı Wawel yapan en önemli yer bu katedral. 




Katedrale girdikten sonra solda ki bir odadan alt kattaki kraliyet mezarlarının olduğu bölüme geçiliyor.

 Kraliyet tabutlarının yanısıra, ulusal kahramanların ve generallerin tabutları da var içerde. 



 Katedralin girişinde de Kraliçe Jadwiga'nın mezarı, ayrıca gümüş bir sandıkta, Aziz Stanislaw'ın başı saklanmaktaymış.


 Katedral içinde ayrıca merdivenle inilen başka bir bölümde ise Chopin'in mezarı bulunmakta.





 Katedralin orta bölümünde ki  Zygmunt Kulesi ‘nde 1520 yılından kalma büyük bir çan yer almakta.

 Bu çan eskiden taç giyme törenlerinde çalınırmış.
Kule giriş ve çıkış yönlü iki kısımdan oluşuyor. İki kısımda da her katta bir çan görülüyor. Ahşap daracık merdivenlerini çıkmak biraz zor olsa da sonuçta üç kat çıkılıyor. En üst katta ise Zygmunt Çan'ı asılıyor. İniş ve çıkış 5 çan görmüş olduk.

Sonra dışarıya çıkıp karşı binadaki müzesine geçtik. Katedrale ait Müze’de hemen karşı tarafta Kraliyet Kalesinin yanında.  İçeri de ki iki küçük katta John Paul giysileri ve değerli başka parçalar sergileniyor.


Katedralin yanında ki binanın bodrum katının girişinde 2010 Rusya uçak kazasında ölen Başkan Lech Kaczynski ve karısı Maria’ya ait bir mezar, bir kaç basamakla çıkılan diğer bölümde ise Piłsudski’nin mezarı bulunmakta. Bu kısım ücretsiz olarak ziyarete açıklar. 




Devlet Odaları ve Kraliyet Özel Odaları
Bu yapı üç katlı bir yapı. Giriş kat ve ikinci kat devlet odaları State rooms olarak ziyaret ediliyor. Kraliyet odaları ise ara kat birinci katta farklı bir giriş ve çıkışla kullanılıyor.  İkisinin ücretleri de ayrı.
Temsilciler Salonu

Devlet odalarında yağlı boya tablolar, 16yy Flaman duvar halıları, muhteşem duvar kağıtları, Rönesans ahşap tavanları ile harikaydı. Birinci oda Valinin misafirlerini ağırladığı odaydı. Sigismund Augustus tarafından yaptırılmış müthiş halılar genelde bu  Rönesans  odalarının en değerli sanat eserleri.  İtalyan mobilyalar, 16 yy  Polonya ve Toskana kraliyet portreleriyle çevrelenmiş.  İkinci salonda turnuva odaları vardı. Buranın tavanları savaş sırasında çıkan yangınla hasar görmüş fakat restore edilmiş. 
Dördüncü salon Temsilciler Salonu etkileyici ilginç yerlerden birisiydi, eski görkemli bir tahtın olduğu oda; sandık görünümlü tavandan aşağı doğru bakan otuz ahşap baş, daha önceki burada yaşamış milletvekillerini temsil ediyormuş. 1540 yılında Sebastian Tauerbach tarafından tasarlanmış ve öğrencileriyle orjinalde 194 adet baş yapılmış bu tavana, fakat hasarlar sonucunda sadece 30 tanesi korunabilmiş. Ayrıca burada 18yy’dan Ukrayna Wiśniowiec Sarayından gelme bir antik soba da mevcut.
Altıncı oda Gezegenler odası olarak alınıyor, duvarında ‘Tanrının Nuh’un ailesini kutsayışı’ adlı 16yy ait Sigismund Augustus’un koleksiyonundan bir Brüksel dokuması yer alıyordu. Sekizinci oda Kuş Odası olarak biliniyor. 1600 civarında Gotik kulede bulunuyormuş, yangından sonra seyirci salonuna dönüştürülmüş. 

Şapel

Onuncu oda Kraliyet Şapeliydi. 1602 yılında inşa edilmiş. 17 yy dan kalma mobilyalara ve çok orijinal sıvalı duvarlara sahip. 1930 yılı Józef Pankiewicz tarafından yapılmış freskoyu da görmek mümkün içerisinde. 

Onbirinci oda Kartal Odası. Kraliyet mahkemelerinin ve hukuki işlemlerin yapıldığı resmi bir oda. Ahşap kartal oymalı tavan savaş döneminde yenisi ile değiştirilmiş. Odada bir de Rubens’in deseninden bir dokuma yer alıyor. 
Senatör Salonu
Onikinci oda Senatörün Salonu. Kaledeki en büyük ve çok etkileyici bir salondu burası. Kraliyet düğün ve törenleri, önemli devlet törenleri burada yapılırmış.

Giriş ücreti 18/11zł

Kraliyet Özel Odaları için yaklaşık iki saat randevumuzun gelmesini bekledik ve içerisi beklediğimize kesinlikle değdi. Müthiş gotik ve Rönesans ayrıntılarıyla bezenmişti. Sırt çantaları içeri alınmıyor, karşı taraftaki vestiyere emanet ediliyor. Önce Kralın misafir odalarından giriş yaptık, sade ve oldukça çarpıcıydı her bir parça. Simone Martini, Bernardo Daddi ve Jacopo del Sellaio eserleri yer alıyordu. Neredeyse  13-15 civarında odaya girdik çıktık, fotoğraf çekmek yasaktı ve rehberimiz neredeyse bizi koşturarak gezdirdi. Peyzaj ve hayvan temalı dokuma duvar halıları göz kamaştırıcıydı. Kalenin kuzey - doğu köşesinde 14yy Belvedere Kulesi içinde Rönesans ahşap tavanlarına sahip gizemli  Hen’in Ayağı Kulesi  yer alıyordu. Pencerelerinden panoramik Krakow Eski Şehir görülebiliyordu. Bu odanın tam işlevi bilinmemekle beraber Kralın yalnız kalıp kararlar almak için kullandığı odalar olduğu sanılıyormuş. Son iki oda ise klasik sitil sütunlara sahipti.
Giriş ücreti 25/19zł

Kayıp Wawel



Temel olarak 10.yy’dan Polonya’nın ilk kilisesi Rotunda of Sts. Felix and Adauctus’un  mimari kalıntıları sergileniyor. 


Ayrıca 16 yy Rönesans sitilindeki Kraliyet mutfakları , ahırlar ve idareciler evinin mimari kalıntıları, Wawel tepesinde yapılmış çeşitli dönemlere ait kazılardan çıkan eserlerin derlenip sergilendiği önemli bir bölüm Kayıp Wawel. 

Arkeolojik kazı alanının ortasından ve üstünden geçen asma köprüden yürüyerek bu müthiş alanın her köşesini görme imkanı bulduk. Burada da 16. 18 yy gümüş ağırlıklı sütunlu bir salon vardı.

Giriş ücreti 10zl./7zl.




Hazineler  ve Silahlar



Yağmalanmadan kurtulabilen eşyalar, paha biçilemez objeler, silahlar ve hazineler burada ki 14-15yy’dan kalma gotik odalarda sergileniyordu.   

Diplomatik hediyeler, Kraliyetin özel günlerde kullandığı kolye, kadeh, şamdan, saatler, değişik minyatürler ‘Büyük Oda Kazimierz’de yer alıyordu.
 

 Jadwiga ve Jagiello Odası, 14 yy dan kalma Danimarkalı Kule adı verilen yerde, Sigismund I ait eski bir kılıç var odada. Sigismund III Kulesi adı verilen oda 1600lerde inşa edilmiş. 

İçinde John III Sobieski’nin onurlu amblemi kabul edilen  Papa Innocent XI’nın Viyana kuşatması sonrası 3.John Sobieski’ye verdiği kutsanmış kılıç ve şapka vardı.

 17-18 yy ait biraz da savaş ganimeti sayılan Türk, Fars, Polonya yapımı sanatsal süslemeli binicilik ekipmanları Silah Törenleri odasındaydı. 
Diğer odalarda da her yüzyıla ait silahlar, zırhlar, kılıçlar, süvari at giysileri, avcılıkla ilgili malzemeler vardı. Benim favorim kanatlı zırh giysileri oldu, harikaydılar.
Giriş ücreti 18zl./11zl.

Ejderha Mağarası


Neden hediyelik eşya dükkânlarının bu kadar ejderha sembolünü kullandığını, neden şehrin sembolü kabul edildiğini merak ediyorsanız işte tam da ejderhanın mağarasının olduğu bu wawel tepesini  öğrenmek üzeresiniz demektir. 

Hakkında benzer birden çok  hikaye olsa da en çok bilineni şöyle; efsaneye göre Wawel  tepesi bir zamanlar büyük ve tehlikeli bir ejderhanın mağarasıymış.


Smok adı verilen bu ejderha sadece koyunları ve bekar kızları yemekten hoşlanıyormuş. Köyün bütün kızlarını yiyip bitirince sıra artık kralın kızına gelmiş. Kral her yere haber yollamış, kim bu ejderhayı öldürmeyi başarırsa kızını onunla evlendirecekmiş. Bunu duyan Krak adında zeki bir ayakkabı tamircisinin aklına güzel bir plan gelmiş. Bir koyunun içini boşaltıp boğazına kadar kükürtle doldurmuş, sonra onu ejderhanın mağarasının yakınına götürüp bağlamış. Ejderha koyunu görünce bir seferde midesine indirmiş ve soluğu nehirde almış, içtikçe içmiş nehirden, ateşle birleşen kükürt midesini kavurdukça daha çok içmiş ta ki onu ejderha yapan tüm ateşi yok oluncaya kadar, sonra da çatlayarak ölmüş. Krak prensesle evlenmiş, sonra kral olmuş, Krakow adı da buradan doğmuş.
  Bu mağarayı görmek için Bilet gişesinden yada mağaranın girişindeki makineden 3 zl ödeyerek bilet almak gerekiyor. Üsten inmek daha akıllıca o yüzden bu işi gezinizin sonuna ayırın bence. Yukardan kalenin surlarına yakın yerde kubbeli küçük bir girişi var mağaranın. Döne döne alçak tavanlı merdivenlerinden inmeye başladık Chris’le, taki başımız dönene nem gözle görünür hale gelene, ortam iyice kararmaya başlayıncaya kadar indik. Karşımıza çıkan ilk salon suni ışıklarla aydınlatılmıştı önce bu kadar sandım hemen ilerde geniş birkaç basamaklı merdivenleri görünceye kadar, ikinci bölüme ulaştık, 1843’te ziyarete açılmış bu mağara, eskiden bir odası suyla doldurulup kale için kullanılırmış, 270 metre uzunluğunda olan mağaranın sadece 81 metresi ziyarete açıktı. Üçüncü son bölüm aynı düzlem üzerindeydi ve  Vistul nehri yönündeki alt caddeye çıkıyordu. Çıkışında  Smok’un 1972’de Polonya’lı sanatçı Bronisław Chromy tarafından yapılan ejderha heykeli  yer alıyor, turistler ve çocuklar yönünden de oldukça popüler.

 
Wawel Kulesi (Sandomierska)


Kişi başı 4 zl ödeyerek Bilet gişesi binasının köşesinde bulunan kule girişine geldik. Kulenin etrafından dönerek yükselen sonradan  yapılmış üç katlı beton ve ahşap merdivenleri kullanarak çıktık. Kulenin yarısında içeri geçiş yaptık. Her yönde üstten çelikle tutturulmuş yanlarından hava giren cam pencereleri vardı. Ortadan yukarı doğru üç kat daha çıkılabilen merdivenlerin en üst katı bizi biraz hüsrana uğrattı. Kule deyince şöyle tepesi açık olsun istiyor insan ama bu üçgen bir tavanla kapalı ve karanlık bir bölümdü. 
Kuleden bir manzara



Toplamda 137 basamak merdivenin sonunda bir alt kata geri inip pencerelerinden etrafı izledik, manzara güzeldi ama ah bide rüzgarını hissedebilseydik … 

Bu kule 1460’larda ateş kulesi olarak inşa edilmiş iki kuleden biri ama sonralarda ‘onurlu suçlar’ için yüksek kalitede cezaevi olarak da kullanılmış. Pencerelerin olduğu her katta sadece bir bölme diğerlerinden farklı fark edeceksiniz. Bölümün her tarafı görüşe açık, sanıyoruz ki tuvalet olarak kullanılmışlar. 




Leonardo Da Vinci’nin ‘Lady With An Ermine’ Tablosu




Prince Adam Czartoryski  1800’lerde İtalya tatili sırasında satın alıyor bu tabloyu. Uzun yıllar Czartoryski Müzesi’nde sergilenmiş, şu sıralar bu müze yenilendiği için, tablo geçici olarak Wawel’de sergileniyor.  Mutlaka görülmesi gereken Leonardo’nun ödüllü üç yağlıboya tablosundan birisi. 

İtalya ‘dan yola çıkıp Polonya’nın işgalleri sırasında önce Paris sonra Berlin, derken sonunda kurtarılarak kendi ülkesine dönebilmiş müthiş bir eser.
Da Vinci bu tabloyu 1489-90 yılları arasında 
 54 cm × 39 cm’lik ahşap pano üzerine  yağlıboya ile resmetmiş . Tabloda dükün sevgilisi olduğu bilinen Cecilia Gallerani, Ermine adı verilen beyaz tüylü kakım (Sansargillerden)’ı kucağında tutuyor. 
Cecilia’nın gövdesi sağa başı tam ters yöne, sola dönük. Vücudun yarısına kadar dikey olarak resmedilmiş.  Boynunu açıkta bırakan mavi, bordo  ağırlığında bir elbise giymiş. Sade giyimi asillerden olmadığını gösteriyor. Yüzünü çevreleyen koyu saçı alnında ki ince iple daha da sabitlenmiş . Arka fon koyu olduğundan yüzün, boynun ve kakımın üzerinde ki öne çıkan sağ elinin açık rengi kontrast yaratmış ve özellikle bu elin nazik hareketi, üzerine vuran ışıkla daha da göz alıcı bir hale dönüşmüş. Gerçekten bakmalara doyamadım.
Ermine’in resime  kattığı sembolü hakkında da birkaç teori var. Bunlardan hepsinin ortak olduğu görüş, Ermine’nin temizliğine düşkün oluşu, kirlenmesindense ölümü yeğliyor oluşundan yola çıkarak saflığın sembolize edildiğini savunuyor. Zaten kakımın beyaz renkte oluşu da bunu destekliyor.  Ermine’in Yunanca’da  karşılığının, Cecilia’nın soyadıyla aynı olduğu, bu sebepten mecazi anlamda resimde kullanıldığını, diğer bir teoriye göre ise ; Ermine’nin Cecilia’nın sevgilisi Dük’ün resmi olarak kullandığı sembollerden birisi olduğu ve Cecilia’nın bu hayvanı özellikle bu sebepten seçtiği  düşünülüyor.  
 Giriş ücreti 10/8zł.

Oriental Sanat

Sadece 4 odadan oluşan  küçük bir bölümdü.
İlk odada kilimler, ikinci odada kılıçlar, baltalar, topuz, at aksesuarları vardı. Bu iki odada sergilenen eserler genelde Osmanlı Türklerinden kalmaydı. Üçüncü ve dördüncü oda da ise Çini ve Japon Sanatına yer vermişlerdi. Vazolar, çini seramikler, biblolar gb. 
Müzeye giriş ücreti 8zl. en fazla 15 dakikamızı aldı müzeyi incelemek. Fotoğraf çekmek, sırt çantasıyla girmek yasaktı.

Hint Efsanesi


Efsaneye göre Hint Tanrısı Shiva, dünyaya enerji vermesi için 7 taşı savurmuş. Hintliler yedisininde Hindistanda olduğunu söylese de başka bir çok efsane birinin Krakow'da bu kalede, diğerlerinin de Mekke, Delphi, Velehrad, Roma, New Delhi 'de olduğunu savunuyor. Bu chakraların dünyaya enerji yaydığına inanıyorlar.
Polonya efsanelerinin birinde de yine bu taşa vurgu yapılıyor. Kral Kazimierz çocukken bir tünel buluyor Wawel tepesinde içine girdiğinde bu taşa rastlıyor ve dokunuyor. Taştan aldığı enerji ona bu şehri kurdurtuyor ve Polonya altın çağını Kazimierz'in varlığında yaşıyor.1980'lerde iyice popülerleşmiş bu inanışlar ve Wawel kilisesi bu hippi inanışlarından rahatsız olmaya başlamış. Çünkü bir çok ziyaretçi kalede bu enerji noktasına dokunmaya çalışıyormuş. O sebepten bu dokunulmaktan kirlenmiş duvarın önü iple çevrili. Duvarın bir yanında Oryantal Sanat Sergisinin giriş kapısı, diğer yanında St.Gereon'un şapelinin kapısı bulunmakta. Şapelin tam altında bu taşın olduğuna inanılıyor ve şapel ziyarete kapalı.      

2 comments:

  1. çok faydalı bir yazı olmuş elinize sağlık teşekkürler

    ReplyDelete
  2. chopin in mezarı Krakow da değil

    ReplyDelete