Wawel Kulesinden Kalenin Görünüşü |
Etrafı surlarla çevrili, Krakow manzaralı bir tepenin içinde
yer alıyor Wawel Kalesi ve hemen dibinden Vistula(Wisla) nehri akıyor. Bin yıl
öncesine dayanan bu yapı şehrin tam kalbinde tüm görkemiyle duruyor.
Baktığınızda size masalları ve efsaneleri hatırlatacak yapının aslında kendi
efsanesi de etkileyici. Aşağıda Ejderha Mağarası başlığı altında
okuyabilirsiniz.
Wawel girişinde kafeteryasından da fark edeceğiniz bina, bilet
gişesinin ve turistik shopların olduğu binadır, iki yönünden de girilebiliyor.
İç avluya açılan kapıdan çıkınca, solda katedral ve müzesini göreceksiniz.
Müzesinin önünde Aziz John Paul II’nin heykeli yer alıyor. Katedralin içinde Eski Çan (Sigismund Bell)
ve kraliyet tabutları da var. Normal günlerde 12 zl ye katedral, çan ve müze
görülebiliyor. Pazar günleri müzesi kapalı fakat saat 12:30’dan sonra katedral
ücretsiz ziyarete açık. Karşı bina kayıp Wawel, onun arkasında ise devlet
odaları ve kraliyet odaları, içerisinde kralın odası, senatörler salonu, silah
ve armalar odası ayrıca solda da oryantal sanat sergisi yer almakta. Kraliyet
kalesi, katedralle aynı zamanlarda yapılmış. Kale ortada ki avluyu çevreleyen
üç katlı kemerli cephelere sahip.
Wawel tepesi şeması: https://www.wawel.krakow.pl/en/index.php?s=plan
Katedral ilk Polonya Kralının taç giydiği yer ve 17. Yy a kadar 35 kraliyet taç giymesine ev sahipliği yapmış, 1596’da başkent Varşova’ya taşındıktan sonra dahi. O dönemdeki yöneticilerin konut olarak kullandığı kalede her birinin kendi mimari etkileri de olmuş. Kale 20 yy döneminde bir çok el değiştirme yaşamış. Ülkenin Alman işgali altında olduğu döneminde de Nazi genel Valisi Hans Frank’ın karargahı olarak kullanılmış.
Bugünün Kalesi bu sebeple de Ortaçağ, Romanesk, Rönesans, Gotik ve Barok dahil aldatıcı bir karmaşıklığa sahip.
Katedral 1020 yılında
yapılmış. 1364 yılında bugünkü halini almış. Daha sonra etrafına başka yapılar
eklenerek büyütülmüş.
İçerisinde bir çok Azize adanmış muhteşem şapelleri var. Çok görkemli bir görselliğe sahip. Wawel'ı Wawel yapan en önemli yer bu katedral.
Katedrale girdikten sonra solda ki bir odadan alt kattaki kraliyet mezarlarının olduğu bölüme geçiliyor.
Kraliyet tabutlarının yanısıra, ulusal kahramanların ve generallerin tabutları da var içerde.
Katedralin girişinde de Kraliçe Jadwiga'nın mezarı, ayrıca gümüş bir sandıkta, Aziz Stanislaw'ın başı saklanmaktaymış.
Katedral içinde ayrıca merdivenle inilen başka bir bölümde ise Chopin'in mezarı bulunmakta.
Katedralin orta bölümünde ki Zygmunt Kulesi ‘nde 1520 yılından kalma büyük bir çan yer almakta.
Bu çan eskiden taç giyme törenlerinde çalınırmış.
Kule giriş ve çıkış yönlü iki kısımdan oluşuyor. İki kısımda da her katta bir çan görülüyor. Ahşap daracık merdivenlerini çıkmak biraz zor olsa da sonuçta üç kat çıkılıyor. En üst katta ise Zygmunt Çan'ı asılıyor. İniş ve çıkış 5 çan görmüş olduk.
Sonra dışarıya çıkıp karşı binadaki müzesine geçtik. Katedrale ait Müze’de hemen karşı tarafta Kraliyet Kalesinin yanında. İçeri de ki iki küçük katta John Paul giysileri ve değerli başka parçalar sergileniyor.
İçerisinde bir çok Azize adanmış muhteşem şapelleri var. Çok görkemli bir görselliğe sahip. Wawel'ı Wawel yapan en önemli yer bu katedral.
Katedrale girdikten sonra solda ki bir odadan alt kattaki kraliyet mezarlarının olduğu bölüme geçiliyor.
Kraliyet tabutlarının yanısıra, ulusal kahramanların ve generallerin tabutları da var içerde.
Katedralin girişinde de Kraliçe Jadwiga'nın mezarı, ayrıca gümüş bir sandıkta, Aziz Stanislaw'ın başı saklanmaktaymış.
Katedral içinde ayrıca merdivenle inilen başka bir bölümde ise Chopin'in mezarı bulunmakta.
Katedralin orta bölümünde ki Zygmunt Kulesi ‘nde 1520 yılından kalma büyük bir çan yer almakta.
Bu çan eskiden taç giyme törenlerinde çalınırmış.
Kule giriş ve çıkış yönlü iki kısımdan oluşuyor. İki kısımda da her katta bir çan görülüyor. Ahşap daracık merdivenlerini çıkmak biraz zor olsa da sonuçta üç kat çıkılıyor. En üst katta ise Zygmunt Çan'ı asılıyor. İniş ve çıkış 5 çan görmüş olduk.
Sonra dışarıya çıkıp karşı binadaki müzesine geçtik. Katedrale ait Müze’de hemen karşı tarafta Kraliyet Kalesinin yanında. İçeri de ki iki küçük katta John Paul giysileri ve değerli başka parçalar sergileniyor.
Katedralin yanında ki binanın bodrum katının girişinde 2010
Rusya uçak kazasında ölen Başkan Lech Kaczynski ve karısı Maria’ya ait bir
mezar, bir kaç basamakla çıkılan diğer bölümde ise Piłsudski’nin mezarı
bulunmakta. Bu kısım ücretsiz olarak ziyarete açıklar.
Devlet Odaları ve Kraliyet Özel Odaları
Bu yapı üç katlı bir yapı. Giriş kat ve ikinci kat devlet
odaları State rooms olarak ziyaret ediliyor. Kraliyet odaları ise ara kat birinci
katta farklı bir giriş ve çıkışla kullanılıyor.
İkisinin ücretleri de ayrı.
Temsilciler Salonu |
Devlet odalarında yağlı boya tablolar, 16yy Flaman duvar
halıları, muhteşem duvar kağıtları, Rönesans ahşap tavanları ile harikaydı. Birinci
oda Valinin misafirlerini ağırladığı odaydı. Sigismund Augustus tarafından
yaptırılmış müthiş halılar genelde bu Rönesans
odalarının en değerli sanat eserleri. İtalyan mobilyalar, 16 yy Polonya ve Toskana kraliyet portreleriyle
çevrelenmiş. İkinci salonda turnuva
odaları vardı. Buranın tavanları savaş sırasında çıkan yangınla hasar görmüş
fakat restore edilmiş.
Dördüncü salon Temsilciler Salonu etkileyici ilginç
yerlerden birisiydi, eski görkemli bir tahtın olduğu oda; sandık görünümlü
tavandan aşağı doğru bakan otuz ahşap baş, daha önceki burada yaşamış
milletvekillerini temsil ediyormuş. 1540 yılında Sebastian Tauerbach tarafından
tasarlanmış ve öğrencileriyle orjinalde 194 adet baş yapılmış bu tavana, fakat
hasarlar sonucunda sadece 30 tanesi korunabilmiş. Ayrıca burada 18yy’dan
Ukrayna Wiśniowiec Sarayından gelme bir antik soba da mevcut.
Altıncı oda Gezegenler odası olarak alınıyor, duvarında ‘Tanrının
Nuh’un ailesini kutsayışı’ adlı 16yy ait Sigismund Augustus’un koleksiyonundan bir
Brüksel dokuması yer alıyordu. Sekizinci oda Kuş Odası olarak biliniyor. 1600
civarında Gotik kulede bulunuyormuş, yangından sonra seyirci salonuna
dönüştürülmüş.
Şapel |
Onuncu oda Kraliyet Şapeliydi. 1602 yılında inşa edilmiş. 17 yy
dan kalma mobilyalara ve çok orijinal sıvalı duvarlara sahip. 1930 yılı Józef
Pankiewicz tarafından yapılmış freskoyu da görmek mümkün içerisinde.
Onbirinci
oda Kartal Odası. Kraliyet mahkemelerinin ve hukuki işlemlerin yapıldığı resmi
bir oda. Ahşap kartal oymalı tavan savaş döneminde yenisi ile değiştirilmiş.
Odada bir de Rubens’in deseninden bir dokuma yer alıyor.
Senatör Salonu |
Onikinci oda Senatörün
Salonu. Kaledeki en büyük ve çok etkileyici bir salondu burası. Kraliyet düğün
ve törenleri, önemli devlet törenleri burada yapılırmış.
Giriş ücreti 18/11zł
Kraliyet Özel Odaları için yaklaşık iki saat randevumuzun
gelmesini bekledik ve içerisi beklediğimize kesinlikle değdi. Müthiş gotik ve
Rönesans ayrıntılarıyla bezenmişti. Sırt çantaları içeri alınmıyor, karşı
taraftaki vestiyere emanet ediliyor. Önce Kralın misafir odalarından giriş
yaptık, sade ve oldukça çarpıcıydı her bir parça. Simone Martini, Bernardo
Daddi ve Jacopo del Sellaio eserleri yer alıyordu. Neredeyse 13-15 civarında odaya girdik çıktık, fotoğraf
çekmek yasaktı ve rehberimiz neredeyse bizi koşturarak gezdirdi. Peyzaj ve
hayvan temalı dokuma duvar halıları göz kamaştırıcıydı. Kalenin kuzey - doğu
köşesinde 14yy Belvedere Kulesi içinde Rönesans ahşap tavanlarına sahip gizemli
Hen’in Ayağı Kulesi yer alıyordu. Pencerelerinden panoramik Krakow
Eski Şehir görülebiliyordu. Bu odanın tam işlevi bilinmemekle beraber Kralın
yalnız kalıp kararlar almak için kullandığı odalar olduğu sanılıyormuş. Son iki
oda ise klasik sitil sütunlara sahipti.
Giriş ücreti 25/19zł
Kayıp Wawel
Temel olarak 10.yy’dan Polonya’nın ilk kilisesi Rotunda of
Sts. Felix and Adauctus’un mimari kalıntıları
sergileniyor.
Ayrıca 16 yy Rönesans sitilindeki Kraliyet mutfakları , ahırlar
ve idareciler evinin mimari kalıntıları, Wawel tepesinde yapılmış çeşitli
dönemlere ait kazılardan çıkan eserlerin derlenip sergilendiği önemli bir bölüm
Kayıp Wawel.
Arkeolojik kazı alanının ortasından ve üstünden geçen asma
köprüden yürüyerek bu müthiş alanın her köşesini görme imkanı bulduk. Burada da
16. 18 yy gümüş ağırlıklı sütunlu bir salon vardı.
Giriş ücreti 10zl./7zl.
Hazineler ve Silahlar
Yağmalanmadan kurtulabilen eşyalar, paha biçilemez objeler,
silahlar ve hazineler burada ki 14-15yy’dan kalma gotik odalarda sergileniyordu.
Diplomatik hediyeler, Kraliyetin özel
günlerde kullandığı kolye, kadeh, şamdan, saatler, değişik minyatürler ‘Büyük Oda
Kazimierz’de yer
alıyordu.
Jadwiga ve Jagiello
Odası, 14 yy dan kalma Danimarkalı Kule adı verilen yerde, Sigismund
I ait eski bir kılıç var odada. Sigismund III Kulesi adı verilen oda 1600lerde inşa
edilmiş.
İçinde John III Sobieski’nin
onurlu amblemi kabul edilen Papa
Innocent XI’nın Viyana kuşatması sonrası 3.John Sobieski’ye verdiği kutsanmış kılıç
ve şapka vardı.
17-18 yy ait biraz da savaş ganimeti sayılan Türk, Fars,
Polonya yapımı sanatsal süslemeli binicilik ekipmanları Silah Törenleri odasındaydı.
Diğer odalarda da her yüzyıla ait silahlar, zırhlar, kılıçlar, süvari at
giysileri, avcılıkla ilgili malzemeler vardı. Benim favorim kanatlı zırh
giysileri oldu, harikaydılar.
Giriş ücreti 18zl./11zl.
Neden hediyelik eşya dükkânlarının bu kadar ejderha
sembolünü kullandığını, neden şehrin sembolü kabul edildiğini merak ediyorsanız
işte tam da ejderhanın mağarasının olduğu bu wawel tepesini öğrenmek üzeresiniz demektir.
Hakkında benzer birden
çok hikaye olsa da en çok bilineni
şöyle; efsaneye göre Wawel tepesi bir
zamanlar büyük ve tehlikeli bir ejderhanın mağarasıymış.
Bu mağarayı görmek için Bilet gişesinden yada
mağaranın girişindeki makineden 3 zl ödeyerek bilet almak gerekiyor. Üsten
inmek daha akıllıca o yüzden bu işi gezinizin sonuna ayırın bence. Yukardan
kalenin surlarına yakın yerde kubbeli küçük bir girişi var mağaranın. Döne döne
alçak tavanlı merdivenlerinden inmeye başladık Chris’le, taki başımız dönene
nem gözle görünür hale gelene, ortam iyice kararmaya başlayıncaya kadar indik. Karşımıza
çıkan ilk salon suni ışıklarla aydınlatılmıştı önce bu kadar sandım hemen
ilerde geniş birkaç basamaklı merdivenleri görünceye kadar, ikinci bölüme
ulaştık, 1843’te ziyarete açılmış bu mağara, eskiden bir odası suyla doldurulup
kale için kullanılırmış, 270 metre uzunluğunda olan mağaranın sadece 81 metresi
ziyarete açıktı. Üçüncü son bölüm aynı düzlem üzerindeydi ve Vistul nehri yönündeki alt caddeye çıkıyordu.
Çıkışında Smok’un 1972’de Polonya’lı
sanatçı Bronisław Chromy tarafından yapılan ejderha heykeli yer alıyor, turistler ve çocuklar yönünden de oldukça
popüler.
Wawel Kulesi (Sandomierska)
Kişi başı 4 zl ödeyerek Bilet gişesi binasının köşesinde
bulunan kule girişine geldik. Kulenin etrafından dönerek yükselen sonradan yapılmış üç katlı beton ve ahşap merdivenleri
kullanarak çıktık. Kulenin yarısında içeri geçiş yaptık. Her yönde üstten
çelikle tutturulmuş yanlarından hava giren cam pencereleri vardı. Ortadan
yukarı doğru üç kat daha çıkılabilen merdivenlerin en üst katı bizi biraz
hüsrana uğrattı. Kule deyince şöyle tepesi açık olsun istiyor insan ama bu
üçgen bir tavanla kapalı ve karanlık bir bölümdü.
Kuleden bir manzara |
Toplamda 137 basamak
merdivenin sonunda bir alt kata geri inip pencerelerinden etrafı izledik,
manzara güzeldi ama ah bide rüzgarını hissedebilseydik …
Bu kule 1460’larda
ateş kulesi olarak inşa edilmiş iki kuleden biri ama sonralarda ‘onurlu suçlar’
için yüksek kalitede cezaevi olarak da kullanılmış. Pencerelerin olduğu her
katta sadece bir bölme diğerlerinden farklı fark edeceksiniz. Bölümün her
tarafı görüşe açık, sanıyoruz ki tuvalet olarak kullanılmışlar.
Leonardo Da Vinci’nin
‘Lady With An Ermine’ Tablosu
Prince Adam Czartoryski 1800’lerde İtalya tatili sırasında satın
alıyor bu tabloyu. Uzun yıllar Czartoryski Müzesi’nde sergilenmiş, şu sıralar
bu müze yenilendiği için, tablo geçici olarak Wawel’de sergileniyor. Mutlaka görülmesi gereken Leonardo’nun ödüllü
üç yağlıboya tablosundan birisi.
İtalya ‘dan yola çıkıp Polonya’nın işgalleri
sırasında önce Paris sonra Berlin, derken sonunda kurtarılarak kendi ülkesine
dönebilmiş müthiş bir eser.
Da Vinci bu tabloyu 1489-90 yılları arasında
54 cm × 39 cm’lik ahşap pano
üzerine yağlıboya ile resmetmiş . Tabloda
dükün sevgilisi olduğu bilinen Cecilia Gallerani, Ermine adı verilen beyaz
tüylü kakım (Sansargillerden)’ı kucağında tutuyor.
Cecilia’nın gövdesi sağa
başı tam ters yöne, sola dönük. Vücudun yarısına kadar dikey olarak
resmedilmiş. Boynunu açıkta bırakan
mavi, bordo ağırlığında bir elbise
giymiş. Sade giyimi asillerden olmadığını gösteriyor. Yüzünü çevreleyen koyu saçı
alnında ki ince iple daha da sabitlenmiş . Arka fon koyu olduğundan yüzün,
boynun ve kakımın üzerinde ki öne çıkan sağ elinin açık rengi kontrast yaratmış
ve özellikle bu elin nazik hareketi, üzerine vuran ışıkla daha da göz alıcı bir
hale dönüşmüş. Gerçekten bakmalara doyamadım.
Ermine’in resime kattığı
sembolü hakkında da birkaç teori var. Bunlardan hepsinin ortak olduğu görüş,
Ermine’nin temizliğine düşkün oluşu, kirlenmesindense ölümü yeğliyor oluşundan
yola çıkarak saflığın sembolize edildiğini savunuyor. Zaten kakımın beyaz
renkte oluşu da bunu destekliyor. Ermine’in Yunanca’da karşılığının, Cecilia’nın soyadıyla aynı
olduğu, bu sebepten mecazi anlamda resimde kullanıldığını, diğer bir teoriye
göre ise ; Ermine’nin Cecilia’nın sevgilisi Dük’ün resmi olarak kullandığı
sembollerden birisi olduğu ve Cecilia’nın bu hayvanı özellikle bu sebepten
seçtiği düşünülüyor.
Giriş ücreti 10/8zł.
Oriental Sanat
Sadece 4 odadan oluşan küçük bir bölümdü.
İlk odada kilimler, ikinci odada kılıçlar, baltalar, topuz, at aksesuarları vardı. Bu iki odada sergilenen eserler genelde Osmanlı Türklerinden kalmaydı. Üçüncü ve dördüncü oda da ise Çini ve Japon Sanatına yer vermişlerdi. Vazolar, çini seramikler, biblolar gb.
Müzeye giriş ücreti 8zl. en fazla 15 dakikamızı aldı müzeyi incelemek. Fotoğraf çekmek, sırt çantasıyla girmek yasaktı.
Sadece 4 odadan oluşan küçük bir bölümdü.
İlk odada kilimler, ikinci odada kılıçlar, baltalar, topuz, at aksesuarları vardı. Bu iki odada sergilenen eserler genelde Osmanlı Türklerinden kalmaydı. Üçüncü ve dördüncü oda da ise Çini ve Japon Sanatına yer vermişlerdi. Vazolar, çini seramikler, biblolar gb.
Müzeye giriş ücreti 8zl. en fazla 15 dakikamızı aldı müzeyi incelemek. Fotoğraf çekmek, sırt çantasıyla girmek yasaktı.
Hint Efsanesi
Efsaneye göre Hint Tanrısı Shiva, dünyaya enerji vermesi için 7 taşı savurmuş. Hintliler yedisininde Hindistanda olduğunu söylese de başka bir çok efsane birinin Krakow'da bu kalede, diğerlerinin de Mekke, Delphi, Velehrad, Roma, New Delhi 'de olduğunu savunuyor. Bu chakraların dünyaya enerji yaydığına inanıyorlar.
Polonya efsanelerinin birinde de yine bu taşa vurgu yapılıyor. Kral Kazimierz çocukken bir tünel buluyor Wawel tepesinde içine girdiğinde bu taşa rastlıyor ve dokunuyor. Taştan aldığı enerji ona bu şehri kurdurtuyor ve Polonya altın çağını Kazimierz'in varlığında yaşıyor.1980'lerde iyice popülerleşmiş bu inanışlar ve Wawel kilisesi bu hippi inanışlarından rahatsız olmaya başlamış. Çünkü bir çok ziyaretçi kalede bu enerji noktasına dokunmaya çalışıyormuş. O sebepten bu dokunulmaktan kirlenmiş duvarın önü iple çevrili. Duvarın bir yanında Oryantal Sanat Sergisinin giriş kapısı, diğer yanında St.Gereon'un şapelinin kapısı bulunmakta. Şapelin tam altında bu taşın olduğuna inanılıyor ve şapel ziyarete kapalı.
çok faydalı bir yazı olmuş elinize sağlık teşekkürler
ReplyDeletechopin in mezarı Krakow da değil
ReplyDelete