Monday 24 March 2014

Krakow, Zwierzyniec VII Bölgesi




Piłsudski (Mound) Tepesi,  22.03.2014 Cumartesi
Rakowicki’den 744 no’lu otobüsün son durağı olan stadyuma kadar gittik. Oradan da 134 no’lu otobüse binip son durağında indik. 134 no’lu otobüse bindiğimde bizim metrobüsleri bile arar oldum, böylesi tıklım sıkış hiçbir otobüse daha önce binmemiştim. Güzel olan şey otobüsün dışında arka kısma  özel bisikletler ve bebek arabaları için yapılmış  demir bir bagaj bölümün olmasıydı. Tüm bu yolculuk için toplamda 5 zl.  Ödeyerek 60 dakikalık bir bilet kullandım. Önünde uzun bir kuyruk oluşturulmuş küçük bir hayvanat bahçesi arkada, önde birkaç içi dolu büfe, barbekü sırasında bekleyenler, güneşten istifade çoluk çocuk gelmiş ailelerle dolu ahşap piknik masaları, sağımızdan solumuzdan geçen atletik bisikletliler ve koşucular… 
 İndiğimiz yer havadar bir orman içinde küçük bir merkez gibiydi.Hayvanat bahçesi gezmeyi hiçbir zaman sevmedim, tercih de etmiyorum, fakat sevenler için öğrenci 10 zl, normal 18 zl. Giriş ücreti var. Saat 16:00’ya kadar açık. Dışarda oturup bir su içiyim dersen de 4 zl fiyatı, yani hazırlıklı gitmek de fayda var. Peki buradan tepeye nasıl çıkarız derseniz işte orda biraz dikkat etmek gerekiyor. 
tepeye giden yol
Otobüsten indiğimizde karşımızda Jozef Pilsudski kırmızı ok yönünde yukarı doğru çıkan ağaçlıklı bir yol vardı, o yolu takip etsek başka bir yere çıkacaktık. Büfelerden sonra aşağı doğru yürüyüp, hayvanat bahçesi girişini de geçip ilk sola dönen yola girin, sokağın adı Aleja Wedrownikow orda ağaçlara işaretlenmiş kırmızı okların yönünden ilerleyin. Müthiş keyifli bir yürüyüştü bizim için.
sağa dönüş yönünü gösteren işaret
 Nihayet tepeye(Kopiec Pilsudskiego) vardığımızda da doğal olarak sadece orman manzarası görüyorduk. Tepede üzerinde bir haç işareti olan küçük bir anıt Jozef Pilsudski’nin baş harflerini taşıyordu. 
Peki kimdi Jozef Pilsudski ? 1867-1935 yılları arasında yaşamış, ikinci Polonya Cumhuriyeti’ nin ilk devlet başkanı (1918-1922) ve Genelkurmay Başkanı. Polonya’nın bağımsızlığı için, bir çok örgüt içinde ve yönetiminde yer almış, Kızıl ordu’yu yenilgiye uğratmış,  12 Mayıs 1926 ‘da Polonya’da ''ekonomik sorunlarla baş edemeyen hükümete'' askeri bir darbe yaparak yönetimi arkadaşına devretmiş, kendisi de Savunma Bakanlığının başına geçerek ömrünün sonuna kadar bu görevde kalmış.  Polonyalılar’ın çok sevdiği ulusal bir kahraman, aynı
zamanda da bir diktatördür. Bu tepe inşa edilirken onun savaşmış olduğu her bölgeden topraklar getirilip kullanılmış. Halk arasında buraya ‘ Bağımsızlık’ yada ‘Özgürlük Tepesi’ de deniyor. Krakow’da bulunan toplam 4 tepeden birisidir burası. Tepeden inince,  geldiğimiz yere dönmek yerine yine kırmızı okları takip ederek  ana cadde çıkışına yöneldik.  Çok tercih edilen bir yön olmadığından olsa gerek tenha, patika yollardan inerek  genelde zenginlerin yaşadığı mahallelere varmış olduk.
20 dakika yürüyerek tepeye varmış, 25 dakika yürüyerek bu ana caddeye inmiştik. Oradan 292 no’lu otobüsle yaklaşık 25 dakikada Galeria Krakowska otobüs garına gelip kendi trenimize geçiş yaptık. 


Salwator,  Kościuszko (Mound) Tepesi, 24.03 2014 Pazartesi 

Polonya özgürlük savaşçılarından Andrzej Tadeusz Bonawentura Kościuszko (1746-1817) anısına yapılmış Tepeye gitmek için 2 no’lu tramwaya binip Salwator’da indik. İndiğimiz yer de 101 veya 100 no’lu saat başı geçen otobüslerden birine binip birkaç durak  sonra son durağında indik. 20 dakikalık 2.80 zl. Bir bilet  yeterli oluyor, eğer otobüslerin doğru zamanına denk getirirseniz. Normalde 12 zl olan müze giriş ücreti bugün  ama yüksekten ormanlık alana ve Salwator’a bakmak güzeldi. Oradan tepenin inişine yakın bir yerden bir geçitle bağlanmış müze binasına geçtik. Terasındaki küçük cafe de bir mola verelim dedik.  içerisi biraz havasızdı ve servisi de maalesef pek iyi değildi. Buradan direk müze kısmına indik. Ne müzesine girdik anlayamadan çıktık. İçinde kanguru fotoğrafından, eski Krakow,  Kościuszko için yapılmış küçük seramik heykeller, bir yer de bir balmumu heykel, alt katta neler oluyor peki derken yarısı kapatılmış müze, arkada ıslıkla çalışan birkaç işçi… sanki kazara birinin mutfağına girmişiz hissiyle çıktık oradan. Ucuz etin yahnisi yenmez hesabı :)
Tepedeki anıt
Kościuszko’nun Polonya’nın kurtuluşu için savaşacağına dair yemin ettiği gün olduğu için ücretsizdi. Senede üç gün ücretsiz burası, biz de birini yakaladığımız için hafif yağmur olmasına rağmen gittik. Bu günün şerefine tabi üniformalı askerler, koşucular, geleneksel Polonya giysileriyle gelmiş insanlar çoğunluktaydı. Burası Krakow’da ki 4 tepenin en meşhurlarından birisi. Önce kilise müzesine girdik, oldukça küçük, iki katlı bir müze, oradan tepeye geçiş yaptık. Etrafı surlarla çevrilmiş ‘çok yüksekteymişiz hissi’ne kapılarak çıktığımız tepede Kościuszko anısına yapılmış bir anıt vardı. Manzara hava şartlarının da etkisiyle çok güzeldi diyemeyeceğim.
Kościuszko Mound

Arka taraftaki yani çıkışta yer alan diğer müze çok daha iyiydi. Avusturya Krakow’u ele geçirdikten sonra burada tepenin etrafını surla çevirmiş ve bu alanı  büyük bir askeri cephe haline getirmiş.

Müze içinde, Papa'nın Polonya'ya geliş sahnesi
Hisarın içinde bu tepenin aşamalarını gösteren video ve maketler, özgürlük için ayaklanmış Polonyalı liderler gösteriliyor. Her birinin bağımsızlık için izledikleri yollar balmumu heykelleriyle canlandırılmış küçük sahnelerle anlatılıyor bu üç katlı müzede. Kościuszko önce Paris Kraliyet Akademisinde beş yıl boyunca, sanat, askeri strateji,  ekonomi, askeri ve sivil mimari okumuş. Hayatı boyunca özgürlük ve bağımsızlık yanlısı olmuş. Amerika’nın bağımsızlık savaşında yer almış, tuğgeneral madalyaları kazanmış. Daha sonra köleliğin kaldırılması, Afrikalı-Amerikalılara bağımsızlık verilmesi ve eğitimleri için mücadele etmiş.
Kilise Müzesi
Ülkesi Polonya’ya döndüğünde de bağımsızlık için kendi adını taşıyan bir ayaklanma başlatmış, Rusya ve Prusya’ya karşı, fakat ayaklanma başarılı olmamış. Müzenin çıkışında otoparkın karşısında acıkanlar için küçük bir restoran da mevcut.

Buradan çıkıp ana caddeye inmeden solda ki merdivenlerden indik ve park alanının içindeki ara yolu takip ettik. İki yanı ağaçlarla çevrili yol çok güzeldi. Hemen ilerde sağda Salwator mezarlığı yer alıyordu. 1707 ‘de büyük bir kolera salgını yaşanmış ve tabi ki  ölenlerin üzerine  kireç  beton dökülerek gömülmüş buraya.
Onu geçip sokağın iki tarafında da orijinal mimari özellikler taşıyan evlere bakarak aşağıya doğru yürüdük.
Eskiden posta adresi yerine evlerin dış duvarları içine yerleştirilmiş küçük heykelcikler tarif edilerek ev bulunuyormuş. Aslan başlı ev, Mavi elbiseli Meryem olan ev gb..
St Margaret and St Judith Kilisesi


 Bł. Bronisławy sokağından ana caddeye inerken,  sağda 17 yy’dan kalma tek başına sekizgen bir yapıda duran çok farklı, çok özgün ahşap bir kilise var,  St Margaret and St Judith Kilisesi. Kilisenin içine girince önce o nostaljik koku sonra karşıda ki çıkış kapısı göze çarpıyor. 



İçinde sağda mabet, solda ahşap sıralar, duvarlarında soluk renklerde bir kaç yağlı boya tablo, Papa'nın albenili kırmızı cübbesiyle geride kalsa da... Orada ki sıralara geçip oturdum. Yukarıdaki dört tarafta yer alan pencerelerden üzerime güneş süzülürken... o eski ahşapın güneşle ısınırken ki o kokusu, kilisenin eski eşyaları, örtüleri, On dakikalık o müthişşş huzur..



 Kilisenin önünde Papa John Paul 2’nin heykeli. Tarihteki ilk Polonyalı Papa, John Paul 2. Vatikan’dan olmayan tek Papa hatta.  Son günler de burada sinemalarda  gösteriliyor Polish versiyonuyla. Tabi ki Katolik dinlerine oldukça düşkün Polonyalılar için müthiş bir gurur kaynağı, her yer de heykellerini, fotoğraflarını görmek mümkün.

Bu küçük kilisenin karşısında da yine başka bir kilise ‘Kościół Najświętszego Salwatora’ bulunuyor. Kutsal Kurtarıcı  Kilisesi. 1148 yılında kurulmuş bu kilise,  romanesque  bir mimari özelliği taşıyor.
İçerisinde İsa Kral giysisiyle betimlenmiş, ayağında altın pabuçlar. Bunun bir de hikayesi var, kilise de broşürlerde de gösteriliyor.
Kościół Najświętszego Salwatora
Önünde diz çökmüş keman çalan bir fukara ve İsa'nın bir ayağından öne çıkan altın pabucu. Rivayete göre bu fukara müzisyen İsa'nın bu heykelini çok üzgün gördüğü için her gün ona gidip müzik yapmaya karar vermiş. Her müzikten sonra onun heykelinin rahatladığını neşelendiğini düşünüyomuş.


Bir gün müzik bitince İsa'nın bu pabucu öne çıkmış. Oda bunun ondan kendisine bir hediye olduğunu düşünerek almış. Tabi hemen yakalanmış ve ne kadar o bana verdi dese de kimse ona inanmamış. İspatlamak için heykelin önüne oturup yine müzik yapmış, diğer pabuç ta çıkınca, herkes görmüş ve suçsuz olduğuna kanaat getirilmiş.
Bł. Bronisławy sokağının girişinde karşılıklı duran bu iki kilise kesinlikle görülmesi gereken yerlerden ve hemen  Salwator ana cadde ile kesişiyor ki bu caddede de solda tramwayların son durağını göreceksiniz, karşısında yine 11 yy dan kalma büyükçe Norbertan Sisters Manastırı ve St Augustine and St. John the Baptist Kilisesi arkalarında nehirle karşınızda olacak.

Tramvay istasyonunun hemen yanındaki sokaktan devam edince ilerde Krakow Tarih Müzesinin bir şubesi olan Zwierzyniec Evi görülebilir.


Tuesday 18 March 2014

Krakow, Rakowicki Mezarlığı (Cmentarz)



Polonyalılar kadar ölülerine sahip çıkan bir millet daha görmedim.  Mezarlıklarına gittiğiniz zaman kendinizi çiçek bahçesinde sanıyorsunuz. Aile mezarlıklarını genelde iki haftada bir ziyaret edip,  temizliyorlar, taze çiçek götürüp, mumlarını yakıyorlar. Rakowicki Mezarlığı ilk kez 1803’te kullanılmaya başlanmış.  bilim adamları, farklı ülkelerden şehit ve kahramanlar, politikacılar, ünlü ressam Jan Matejko’nun mezarı ki Krakow’da bi çok yer de heykellerini görürsünüz. Papa 2.John Paul’un erkek kardeşi, babası ve ailesinin mezarları… Ünlü heykeltraş  Józef Gosławski’nin bir mezar heykel çalışması bile burada bir çok heykel ve anıtların arasından karşınıza çıkabilir.  Her yıl 1 Kasım’da düzenlenen All Saints’ Day’de ( Cadılar bayramının (Hallowen) ertesi günü yani, bu arada burada Cadılar bayramı kutlanmıyor) iki gün resmi tatil oluyor. Restoranlar açık fakat resmi yerler, bankalar kapalı oluyor.  
Komünistlerce öldürülenlerin anıtı- 1 Kasım 2013
Polonya’nın ünlü ve en büyük mezarlığı burası. Ünü tabi içinde yatanlardan da geliyor.
Ignacy Daszynski
Kimler yok ki; sanatçılar, yazarlar,
Ölülerine sanki yeteri kadar özen göstermiyorlarmış gibi,  özellikle ‘Ölülerini anma günü’ olarak ilan edilmiş 1 Kasım’da dini bir festivalleri de var yani. Ben yetişememiştim o güne ama Chris benim için de bolca fotoğraf çekmişti. Hava karardıktan sonra herkes elinde mumlarla oraya gitmiş, kiliseden gelen müzik sessizce dinlenmiş, her mezarın başı tıklım tıklım kalabalık ve her yer çiçeklerle dolup taşıyormuş. Bizim mevlit şekerlerine benzeyen özel paketlenmiş şekerlerden de satılıyormuş içerde, satın alıp yemek de geleneklere dahil.

 
Papa JP II. anıtından 1 Kasım 2013

Mezarlık iki kısımdan oluşuyor. İlk kısım da ünlüler, aile mezarları,  anıtlar.  İkinci kısım dediğim ise ortadan bir caddeyle ayrılıyor, farklı bir girişi var ve savaş mezarlığı olarak biliniyor, diğerine göre daha küçük. Papa John Paul 2. Anısına yapılmış bir de heykel var, girişinde.   
 Türk şehitliği, girişten soldaki dikey mavi çizgi, no 16 yönünde

Bizim 1916-17  Galiçya cephesinde şehit olan bir kısım askerimizin  olduğu yer ise ilk kısımda yer alıyor. Polonya ve Türkiye’nin tarihten gelen derin bir dostluğu olmuş hep.  Buranın entelektüellerinin de dile getirdiği gibi, kimse Polonya’nın varlığını kabul etmezken, sadece Türkiye kabul etmiş ve hep yanlarında yer almış.  Türk 15. Kolordusu Galiçya cephesinde çok şehit vererek Polonya’lıların 1918 de ki bağımsızlıklarını kazanmasına da yine böyle çok destek olmuş. Buraya gelmek için 2 no’lu tramvaya binip Rakowicki cmentarz’da inmelisiniz. Ekonomi Üniversitesinden sonra ikinci durak.  Ana giriş kapısı hemen bu tramvay yolunun üzerinde.  Mezarlık çok büyük olduğu için ana giriş kapısından girip direk karşıya doğru yürüyün ,  sağa sola sapmadan sonuna kadar gidin bu yolun ve sonuna gelince sola dönün, yeşil bir alan içerisinde siyah mermer üzerinde Lehçe ve Türkçe yazılmış yazıyı ve Türk bayrağı sembolünü göreceksiniz.  
18 Mart 2014 şehitleri anma töreninden

Bugün anıt rahatça bulunabiliyordu, çünkü Çanakkale şehitlerini anma günü olduğu için burada da bir tören organize edilmişti. Bando’nun sesi,
Türk ve Polonya bayrağı hemen dikkat çekiyordu. Zaten evimize de çok yakın olduğu için tabi biz de gittik. Saat 14:00’te tören başladı. Vali, Türk Büyükelçisi Yusuf Ziya Özcan, Türk ve Polonyalı askeri bando, ayrıca Krakow’da yaşayan bir kısım Türk gençliği de oradaydı. Önce bir
dakikalık saygı duruşunun ardından Türk ve Polonya Milli Marşları okundu, ardından Büyükelçi’nin konuşması sonra imamın duası, sonra anıta çelenk bırakılması ve anı defterinin yazılması ile tören yarım saatte son buldu. Ardından gençler hemen dağılmadı tabi, ayaküstü birbirimizle tanışıp sohbet ettik, Krakow deneyimlerimizi, burası hakkındaki düşüncelerimizi paylaştık.

Monday 10 March 2014

Krakow, Podgórze Bölgesi






Sabah plac Bohaterow Getta  durağında inip Chris’le buluştum. Galeria Krakowska’dan 3-24-19 no’lu tramvaylar buraya geliyor. Yeni Zgody Meydanı adı verilen bu meydanda anıt olarak demir sandalyeler var.  Tadeusz Pankiewicz, “Zgody Meydanı, oradan oraya kaç kez taşınmış olduğu bilinmeyen, terk edilmiş sayısız dolap, büfe ve diğer eşyalar ile dolu.” diye tanımlıyor Yeni Zgody Meydanı'nı.
Yeni Zgody Meydanı
 Yahudi soykırımı olduğu sırada bu alana bir çok Yahudi getirilmiş, kimi taburesini, kimi sandalyesini taşıyarak gelmiş buraya. Naziler 1943’te buradan tasfiye edildiğinde, geriye sadece sahipleri olmayan eşyalar kalmış meydanda. 'Olmayanların anısına' bu demir sandalyeler inşa edilmiş anıt olarak sonradan. Meydanda Yahudilere yardımcı olmuş bir eczacı olan 
Tadeusz Pankiewicz’in eczanesi
 Tadeusz Pankiewicz’in müzeye dönüştürülmüş eczanesi yer alıyor.  ’Apteka Tadeusza Pankiewicza w getcie krakowskim’  küçük bir ev gibi, içeriye girince büyük bir eczacı tezgahı, ilaçla dolu raflar ve dolaplar var. Arkada hasta muayene edildiği düşünülen bir oda, diğer oda ilaçların ham halinden hazırlandığı bir oda ve genel bir hatıra odası yer alıyor. Her odada üzerinde siyah-beyaz bir simge olan dolapları ve çekmeceleri açıp inceleyebildik.  Her Pazartesi ücretsiz. Buradan çıkıp tren yolunun diğer tarafına geçtik. Yolun girişinde sağda, jadłodajnia, sniadania yazan bir cafe de Polonya usulü bir kahvaltı yaptık. Çok otantik bir yerdi ve fiyatları inanılmaz uygundu. İki kişi 12 PLN ödedik.  
Cafe Finska
 Bir iki adım ilerisinde tam köşede Cafe Finska isimli ücretsiz bir kafe var.  Jozefınska ile Lwowska sokaklarının kesiştiği noktada yani.  İlginç bir cafe, çok samimi bir ortamı var. Her gün saat 16:30’da açılıyor, 22:00’ye kadar sürüyor, Pazartesileri kapalı. Genelde kalabalık oluyor, sürekli bir sanatsal aktivite, bazen biri gelip konser veriyor, bazen hikayeler anlatılıyor, masaların üzerinde resim kalemleri, kağıt kimileri resim yapıyor, kesinlikle eğlenceli bir yer.  Sanat festivali kapsamında başlatılmış bir projeymiş önce bu kafe, sonra devam etmeye karar vermişler bu haliyle, içerde alkol yasak, çay kahve dilediğiniz kadar için ücretsiz, eğer gönüllüler, kek, sandviç falan getirmişlerse onlar dan da tadıyorsunuz. Amaç burada sohbet etmek, arkadaşlık kurmak, o sebepten internet falan yok, sürekli yeni yüzler,  İngilizce bilenler de çoğunlukta. Ben de bir gün scones yapıp gittim oraya, çok beğenmişlerdi. 
orijinal bir getto duvarı
Her neyse, Lwowska sokağın devamında orijinal bir getto duvarı var. 1941-43 yıllarında Yahudileri bu duvarların içerisine hapsetmişler.  Karşısında,  No :30’da Palacyk Krysztal isimli 1889 yılından kalma orijinal bir neo barok sitilinde bir ev karşımıza çıktı. Amacımız burada ki patikadan tepeye çıkıp hem buranın en eski kilisesini ve hisarını görmek hem de manzarayı izlemek, oradan da Plaszow getto kamp alanına inmekti. Patikayı takip ederek kolayca Podgórze tepesine çıktık.  
St. Benedict's Kilisesi
Podgórze tepesi
 St. Benedict's  12. Yy dan kalma küçük bir kiliseydi ve maalesef kapalıydı. Senede sadece bir gün açılıyormuş, paskalya bayramından sonraki ilk Salı günü. Biz o günü yakalamayı başardık, ( 22 Nisan'da )etrafta müthiş bir şenlik de vardı. Çoluğu çocuğuyla dua etmek için bu kiliseye gelenler, dolup dolup boşalıyordu. Kilisenin bulunduğu ve karşısında ki tepelik müthiş kalabalıktı. Uçan balonlarla, şişme oyun alanları, küçük küçük tezgahlarda çeşit çeşit eski tarzda takılar, çanak çömlekler, bol bol bizim mevlit şekerlerine benzeyen şekerlerle rengarenkti heryer.
Rekawka festivalinden
Rekawka dedikleri bu festivalde, kılıç kalkan gösterileri, kostümleriyle, çadırlarda yaşayış şekilleri, yemek kültürleriyle, neredeyse tüm kalabalık eski zamanları bir çeşit anıp, canlandırıyordu.  
ul Rękawka sokağından da bu tepeye ulaşabilirsiniz. ( şu no’lu tramvaylarla:3, 6, 9, 13, 24, 34). 
St. Benedict's Kilisesi içinden
Bu kilisenin karşı tarafındaki tepeliğe geçmek için aradaki uzun yeşil bir demir köprüyü kullandık. Köprünün altında tam trafiğe bakan tarafta, Krakow tarihi sahnelerinin resmedildiği bir duvar çalışması var. Bu  çalışmanın böyle saçma bir noktada sergilenmesi de üzücüydü tabi. Her neyse hiç gözümde büyüttüğüm gibi değilmiş tepeye çıkmak da, hemen en tepeye varmıştık. Manzara fena değildi. Tepenin bir tarafından eski kireçtaşı ocağının derinliğine bakmak ve bir zamanlar kamp esirlerinin burada çalıştırıldığını  düşünmek ürperticiydi.  Hava güneşli olmasına rağmen rüzgardan dolayı  fazla tepede kalamadık. Kireç taşı ocağı sağımızda kalacak şekilde patikayı       takip ederek aşağılara indik. 
 Eski Yahudi mezarlığında biraz oyalandık. Hristiyanlar mezarları çiçeklerle donatırlar, Yahudiler ise taşla.. asla çiçek istemezler solup gittiği için. Bizde mezar üzerine konulmuş taşların yanına birer tane daha ekleyerek  oradan ayrıldık. Hemen aşağısı  Plaszow Getto Toplama Kampının olduğu zemini sarı taşlarla belirginleştirilmiş içinde şimdilerde birkaç eğreti genç ağacın olduğu bir alandı. Güneş üzerine vururken sakin ve huzurlu gibi duran, çığlıklarla yüklü bir büyük mezarlıktı.  Tüylerimiz diken diken, çıkışa doğru yürürken iki anıtı 
Kamp hapishane ve işkenceevi
gördük, fakat üçüncüsünü bir türlü bulamadık. İlginç gelen şey ise bir zamanlar hapishane ve işkence merkezi olarak kullanılmış buradaki bir evin şu anda içinde yaşayanlarının olmasıydı. Kim nasıl böyle bir evde yaşayabilir!? diye sormadan edemedik kendimize. Tuhaftı bizce, orası müze olarak korunabilirdi. Ana caddeye inmeden kamp alanının dışında üst sokağa döndük ve kamp komutanının o dönemde yaşadığı evi gördük.
Kapı no: 22.   Üzerinde satılık ibaresi vardı.  Bizim gibi dağ tepe dolaşmak istemeyenler için buraya bu giriş kullanılarak direk girilebilir. Rondo Mogilski’den  50 nolu tramvaylarla. 

Podgorze’nin kuzey doğusunda ise Mocak Museum of Contemporary Art ve Schindler Museum yer almakta. ‘Devam edecek’…