Tuesday 30 September 2014

'Öteki Yer' Cambridge





Geçen ay Nottingham’dayken,  Chris’in bir iş görüşmesi sebebiyle Cambridge’e günübirliğine gittik. Trenle her yere çok rahat gidilebiliyor. Üstelik bizim bir de tren kartımız var, 30£’a aldığımız ki süper oluyor.  Bir yılda UK içinde ki beraber yaptığımız  yolculuklarımızda  üçte bir indirim alıyoruz, UK’ye uzun süreliğine geldiyseniz size de öneririm.  http://www.twotogether-railcard.co.uk/




Sabah erken saatlerde Cambridge’e gelmiştik. İstasyonun karşısında ki uzun, dar cadde Sidney caddesi, ana caddeleri. Dümdüz bu caddeyi takip ederseniz neredeyse bütün  şehri görmüş oluyorsunuz. Zaten küçük sevimli bir şehir. Yol üstünde tarihi binalar, bir çok özel dil okulları, kolejler ve sevimli cafeler  vardı. Yolun ortalarına doğru Market sokağına dönünce, hediyeliklerin satıldığı küçük bir de pazaryeri var. Zaten fazla souvenir shop yoktu burada. Bu civarda bulunan turist danışma ofisinden bir harita aldık ki günümüzü kolaylaştırdı.
  
Oxford’a alışkın biri olarak,  burada ki bisiklet yoğunluğu şaşırtmadı beni.  İlk başta karışık dar görünen bu caddede yürürken biraz hayal kırıklığı yaşamıştım, istemeden Oxford’la kıyaslayarak. Ama sonra bu cadde, geniş bir meydana, yeşilliğe, Cam nehrinde ki puntingçilere açılınca benim de yüzüm güldü. Söylemeliyim ki punting asıl burada yapılıyor. 
















 

Peki Oxford varken neden bir de Cambridge olmuş, şehir mi yetmemiş diye sorabilirsiniz. Aslında bu olay çok eskilere dayanıyor. Oxford dünyanın en eski 2. Üniversitesi (ilki İtalya’da), 11yylarda kurulmuş. Fakat kurulması yerel halkı pek memnun etmemiş, sürekli üniversite ve halk arasında çatışma yaşanmış 1200’lerde büyük çatışmaların yaralanmaların sonunda bir de iki öğrenci  idam edilince bir grup akademisyen ve üniversiteli Oxford’u terketmeye karar vermiş. İşte dünyanın en eski üçüncü üniversitesinin kuruluşu böyle başlıyor.  Daha içerilerde, daha sakin bir yer olarak Cambridge’e gelmişler ve burada kolej kurmuşlar,  1209 tarihinde.  Şehrin adı üstünde Cam nehri üstünde sevimli bir köprü (bridge). Eskilerin ağzıyla ‘The Other Place’ (Öteki yer) diyor  gerçek Oxfordlular burası için.
Oxford kadar kalabalık değildi bu şehir ve umduğumdan çok az turist vardı. Oxford’ta her kolejin içine girmek gezmek kolay değil, ücret ödemek gerekir yada tamamen turiste kapalıdır. Burada ki güzel şey ise Üniversitelerin çoğunun açık ve ücretsiz oluşu, rahatça girip bahçesini, şapelini gezebiliyor olmak çok hoş.


 Chris görüşmesi için yanımdan ayrılmıştı ben de kahvaltı için bir yere oturdum. Yanıma yaklaşan garson, Yunan mısınız diye sordu, hayır Türküm dedim, adam Türkçe : ne güzel! neresinden ? diye cevap verdi. Bu diyaloğu ilginç yapan şuydu aslında; bazıları Türk olduğumu anlamış olsa da direk soramıyor, ola ki  olmama ihtimalime karşı. Çünkü maalesef hala Türk kadınlarının hepsinin başı kapalı, hatta çarşaflı olduklarını sananlar var.
Trinity Koleji

 King’s Koleji












Chris’in görüşmesi kısa sürmüştü biz de gezimize devam ettik.  King’s Koleji önünde sıra vardı ve bizim vaktimiz sınırlıydı, beklemedik.  Trinity Koleji de maalesef kapalıydı. Bizde Önce Emmanuel Kolej’e  sonra  Christ’s Koleji’ne bir göz attık. 



Emmanuel Koleji

Emmanuel Kolej büyük kolejlerinden birisi buranın. 500 Lisans, 150 yükseklisans öğrencisi var.  Ortaçağ zamanından kalma bir bina. İçinde balık ve ördeklerin olduğu bir göleti ayrıca nadir ağaç türlerinin olduğu geniş çimli bir bahçesi  var.
 Eskiden dominikan manastırının bulunduğu bu bölgede Walter Mildmay tarafından 1584 yılında kurulmuş. Kolejin salonu bu manastır ve kilisenin temelleri üzerine devam edilmiş .Tıpkı diğer kolejler gibi burasıda sadece erkek öğrencileri kabul etmiş, bayan öğrencilerin bu koleje resmi kabul tarihi 1979. Korkunç değil mi?

Christ’s Koleji
Christ’s Kolej ise yetiştirdiği ünlülerle de ünlüdür. Charles Darwin ve John Milton gb. Buraya 1437’de Tanrı’nın Evi ‘God’s House’ deniyormuş.  Burada öğretmenlik eğitimleri yapılmış. 1446’da Kral’ın yeni projesi olarak başka bir yere taşınmış. King’s Kolej ‘in doğuşu.


 Sonra geriye kalan bu alan Kral 7.Henri’nin annesi tarafından Mesih’in evi olarak, 1505’te (Jesus Christ’s ) yeniden kurulmuş. Bir kadın kurucusu olduğu için kolejin gurur kaynağı da olmuş. İlk avlu hala 15yy özelliğini taşımakta. Kolejin en eski bölümü ve burada Darwin odası ayrıca onunla ilgili ürünler korunmakta. Bu kolejin bir başka özelliği ise Oxford’da dahil olmak üzere yüzme havuzu bulunan beş kolejden birisidir.

Kettle’s Yard

Kettle’s Yard kesinlikle görülmesi gereken yerlerden birisi.  Çok zevkli sade ve şık döşenmiş bir ev ve galerisi var. 


çiçeklik köşelerinden birisi
Ev kesinlikle barış, huzur ve düzeni simgeliyor. Süslemelerden uzak, tamamen orijinal parçaların sade kalitesinden oluşuyor.  Çiçeklikleri için oluşturulmuş köşeler, krem ve beyaz ağırlıkta sade örtü ve yataklar, alıştığımız ayakta göz hizası düzeninin bozulduğu, evin alçak duvarlarında, oturulan hizada sergilenen muhteşem tabloları, ilginç duvar eğimleri, evin içine giren ışığı, bir taşın konulduğu yere kadar düşünülmüş,  tasarlanmış… 


Diğer salona bağlanan merdivenleri

küçük bir okuma oturma köşesi















kısaca eşyalar ve eserlerle birbirini tamamlamış koca bir sanat eseri bu ev. Her eşyaya arka planı durduğu yer, farklı noktalardan da bakın derim, ben gerçekten hayran kaldım. 
üst kat yatak odası

kütüphanesi

Jim Ede ve eşi Helen 1956 yılında Cambridge’e taşındıklarında kendilerine has bir ev kurmuşlar. Dört küçük kır evinin birleşmesinden oluşan bu  kendilerine has ev, zamanla her öğle Jim Ede’in koleksiyonlarının ziyaret edilebileceği açık bir galeriye de dönüşmüş. Jim Ede 1966 yılında bu evi içindeki koleksiyonlarıyla Cambridge Üniversitesi’ne bağışlamış fakat 1973 yılında Edinburg’a taşınana kadar da evi terketmemiş. 

Jim Ede ilginç bir adammış gerçekten, Tate Galerinin ilk küratörü, sanata aşık, sanatçı dostu bir adam. Öğrencilere bazen evinde ki koleksiyonları ödünç verip evlerinde sergilemelerine izin veren bir adam. 
Evinde sergilenen eserlerin çoğu küratörlük yaptığı sıralarda edindiği, 20 yy öncesi İngiliz avant-garde sanatçı dostlarına ait çalışmalar. Eserler arasında, Ben, Winifred Nicholson, Alfred Wallis, Christopher Wood, David Jones, Joan Miro ve heykeltraş Henri Gaudier-Brzeska, Constantin Brancusi, Henry Moore ve Barbara Hepworth yer almakta.  

Mimar Leslie Martin, 1970 yılında evin genel kopseptine zıt bir modernist bölüm ekleyerek evi uzatmış ve galeriye çevirmiş. Biz ordayken içinde Gustav  Metzger’in sergisi vardı.   

Peter House
Peter House
1284 yılında Ely şehri piskoposu Hugo De Balsham tarafından kurulmuş. 700 yıl boyunca din, eğitim, araştırma peşinde bir hayır kurumu gibi çalışmış. 
En küçük ve en eski bu kolej, entelektüel bir topluluk olarak da tanımlanabilir.  Ünlü mezunları arasında, Colin Greenwood (Radiohead), Henry Cavendish, Lord Kelvin, Charles Babbage, Frank Whittle, Michael Portillo ve komedyen David Mitchell bulunmakta. 

Fitzwilliam Müzesi
  
Fitzwilliam Müzesi
Cambridge Üniversitesi’ne bağlı bu müze, ilk 1816'da 7. Fitzwilliam Viskontu'nun kendi kütüphanesini ve sanat koleksiyonunu bir miktar parayla beraber, üniversiteye miras bırakmasıyla kuruluyor,  fakat müzenin inşaatının tamamlanması ve müze açılışı 1875 yılında oluyor. 
İçerisinde, farklı ülkelerin arkeolojik eserlerinden, antik eşyalardan, el yazmaları, gravür, müzik notaları, Rönesans eserleri ve modern  zamanlara uzanan önemli koleksiyonları barındırıyor. Titian, Monet, Picasso, Turner, Degas, Renoir, Rubens, Cezanne, Henry Moore, Rodin gb ünlü sanatçıların eserleri var. 
Grosshopper Saati
 
Grosshopper Saati
Corpus Christi kolejine ait Taylor kütüphanesi önünde yer alan ‘The Corpus Clock’ kolejin eski üyesi John C Taylor tarafından düzenlenmiş. Saatin açılış töreni 2008 yılında Stephen Hawking ’in de katılımıyla gerçekleşmiş.  Biz yakalayamasak da belli aralıklarda saat altın kaplamalı bu çelik tekerlek üzerinde kendini gösteriyormuş. Üzerinde bu tekerin dönmesine yardımcı olan çekirgenin de arada gözlerinde bir parlama oluyor. Tabi bu yaratık tam bir çekirge görünümünde değil aslında, rahatsız edici bir tarafı var ne de olsa zaman yiyici, timeeater , chronophage işlevi görmekte.
Saatin önü çok kalabalıktı, bir de  sürekli  aradan geçen arabalar sebebiyle yaklaşmak, incelemek biraz zor oldu.  İşte karşı kaldırımdan çekebildiğim bir video.


Trinity kolej karşısında ‘Cambridge University Press Bookshop’ da görülmesi gereken yerler arasında listelenmeli bence, bina olarak olmasa da taşıdığı kitapçılık geçmişiyle. 
Bu yer, bu mekan, 1581 yılından beri ülkenin en eski  kitapçısı olma özelliği taşıyor.  






No comments:

Post a Comment