Tuesday 11 February 2014

Berlin, 1.Gün.




Kreuzberg
Arkadaşım isteğimiz üzerine bizi Funkturm terminalinden, Türk mahallesi küçük İstanbul diye bilinen Kreuzberge bıraktı. Salı ve Cuma günleri açılan pazarında önce şöyle küçük bir gezinti yaptık.  Bu bölgede Afrikalılar, Kazaklar, Romanlar, Vietnamlılar da olmak üzere 146 farklı milletten insan yaşıyormuş. Kiralar ortalama 700 civarındaymış. Pazarcıların çoğu, Türk, Kürt ve Araptı. Orada fazla zaman kaybetmeden Kreuzberg merkezine girdik. Hemen Türk cafeleri, restaurantları, Nazar Süpermarket, THY, Türk Telekom ve Turkcell bayileri gözüme ilişti. Girişte sağda yer alan Hasır Kebaba  geçip oturduk, kebaplarımızı sipariş ettik. Bir döner  kebap 12, fiyatlar biraz yüksek ama kebap ve ayran sahiden çok lezzetliydi. Duvarlarında buraya gelen ünlülerle çekilmiş fotoğraflar diziliydi ki, hiç birini tanımıyorum. İstanbul Boğazı Köprüsünün eski bir fotoğrafı büyütülerek asılmıştı bir başka duvara. Fonda çalan müzik Türkiyenin 80lerinden kalma bir arabeskti. Gelen Türk tipleri kabadayı oturuşlarından tahmin etmek pek zor değildi. Sanki eski ve bir yarı cahiliyet zamanındaymışım gibi hissettim kendimi Kreuzbergte Hani başka ülkelere göçen insanlar dinlerini ve milletlerini korumak, alıştıkları gb yaşamak üzere nasıl küçük topluluklar kurup ve sıkı kurallarla bunu korumaya çalışırlar ya ama aslında artık ne göçtükleri yeni yere, ne de bıraktıkları eski yere ait değillerdir. Arada asılı kalmış bir bunalım çağı duygusu çok fena sarmıştı ki beni,  hemen oradan U8 Mavi şeritten giden trene binip Alexanderplatza
Reichstag cam kubbesi içinden
(Jannowitzbr
ückede olabilir)oradan da mor şeritle Hauptbahnhof, sonra bordo şeritle Bundestag durağına ulaştık. Meşhur Parlamento Binası Reichstag ‘ı  görmek için randevumuzu internetten üç hafta önceden ayarlamıştık. Yoksa kapıda kalacaktık. İşte randevu alınacak adres: https://visite.bundestag.de/BAPWeb/pages/createBookingRequest.jsf?lang=en
Sağ altta yer alan küçük bölüme giderek, randevu bilgilerimizi, pasaport kontrollerimizi yaptırdık, üzerimiz arandıktan sonra bizi gezdirecek rehberimizi bulup, içeri girdik. Gezi ortalama 1,5 saat sürdü ve hiçbir ücret demedik.  Tam o muhteşem cam kubbeye çıktığımızda saat 18:00 olmuş hava kararmıştı. Ücretsiz istediğimiz dildeki audio guide cihazımızı alıp, hem bu yapı, hem de ilerledikçe paralel yönlerde yer alan önemli yapılar  hakkında bilgi sahibi olduk.   Cihaz yürüdükçe çalışıyor unutmayın. Cam kubbe milletvekillerinin bulunduğu ana salonun tam üzerinde yer alıyor, aşağıda hala çalışan birkaç vekili görebiliyorduk.  Sarmal bir yolla kubbenin en tepesine vardığımızda binayı havalandırması için açılmış tepeden yıldızları görmekte mümkündü. Şehrin tüm ışıkları 360 etrafımızı sarmaktaydı. Manzara gerçekten çok
Brandenburger Tor
g
üzeldi. Çıkınca 5 dakika kadar yürüyüp Brandenburger Tor kapısına ulaşmıştık. Eski şehirden kalma bu kapının üzerinde,1793te Alman heykeltraş J.G.Schadow tarafından yapılmış, sonra Napolyon tarafından Fransaya götürülse de  geri alınmış  Quadriga da yer alıyor. Dört atın çektiği arabada zafer tanrıçası taşıdığı demir haçla tasvirlenmiş
Potsdamer Platz

Oradan yürüyerek Potsdamer Platza geçtik. Şansımıza tam da Berlinale 64. Uluslararası film festivaline denk gelmiştik ki her yer rengarenk ışıklandırılmış, hareketli
ve eğlenceliydi. Gökdelenlerin ve büyük Sony Centerin bulunduğu bu cadde tam bir şehir merkezi özelliği taşıyor.  Ünlü sanatçı Keith Haringin bir heykel çalışması da sokağın girişinde hemen dikkatimizi çekti. Ben buranın atmosferinden çok keyif aldım.

No comments:

Post a Comment