![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEieP6LKgp0jcPvy1PhjNPOP832BJUO0IHY9ziAUmXKaEs8T3XD5El7o-IaruX6m8xw2gqdYDR1lWCsAQ9o-FKjpCv_7fMBrIB7IHydF7B0_Bp7B9qOla-0mvdX8Q7ZEcroB5QBFIP4CIXdz/s1600/P2110020.JPG) |
Kreuzberg |
Arkadaşım isteğimiz üzerine bizi Funkturm terminalinden, Türk mahallesi ‘küçük İstanbul’ diye bilinen Kreuzberg’e bıraktı. Salı ve Cuma günleri açılan pazarında önce şöyle küçük bir
gezinti yaptık. Bu bölgede Afrikalılar, Kazaklar,
Romanlar, Vietnamlılar da olmak üzere 146 farklı milletten insan yaşıyormuş. Kiralar
ortalama 700€ civarındaymış. Pazarcıların çoğu, Türk, Kürt ve Arap’tı. Orada fazla zaman kaybetmeden Kreuzberg
merkezine girdik. Hemen Türk cafeleri, restaurantları, Nazar Süpermarket,
THY, Türk Telekom ve Turkcell bayileri gözüme ilişti. Girişte sağda yer alan Hasır Kebab’a geçip oturduk,
kebaplarımızı sipariş ettik. Bir döner kebap
12€,
fiyatlar biraz yüksek ama kebap ve ayran sahiden çok
lezzetliydi. Duvarlarında buraya gelen ünlülerle çekilmiş fotoğraflar diziliydi
ki, hiç birini tanımıyorum. İstanbul Boğazı Köprüsünün eski bir fotoğrafı büyütülerek asılmıştı bir başka duvara.
Fonda çalan müzik Türkiye’nin 80’lerinden kalma bir arabeskti. Gelen Türk tipleri
kabadayı oturuşlarından tahmin etmek pek zor değildi. Sanki
eski ve bir yarı cahiliyet zamanındaymışım gibi
hissettim kendimi Kreuzberg’te… Hani başka ülkelere göçen insanlar dinlerini ve milletlerini korumak, alıştıkları gb yaşamak üzere nasıl küçük
topluluklar kurup ve sıkı kurallarla bunu korumaya çalışırlar ya ama
aslında artık ne göçtükleri yeni
yere, ne de bıraktıkları eski yere ait değillerdir. Arada asılı kalmış bir bunalım çağı duygusu çok fena sarmıştı ki beni, hemen oradan ‘U8’ Mavi şeritten giden
trene binip Alexanderplatz’a
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEijdA92XOnkglUYj1R-yyd2cNt1w2ESXAiROGNndbgsLslqecKKKyaYlMelkPUjl2LF-jo_GjIkIxaNjrhCvTdy_k9mbo3MySuqsO1ZVemSF687uLJCPBD8DwGRs9OAiLTjZybjY9pG-T0h/s1600/P2110097.JPG) |
Reichstag cam kubbesi içinden |
(Jannowitzbrücke’de olabilir)oradan
da mor şeritle Hauptbahnhof, sonra bordo şeritle Bundestag durağına ulaştık. Meşhur Parlamento
Binası ‘Reichstag’ ‘ı görmek için randevumuzu internetten üç hafta önceden ayarlamıştık. Yoksa kapıda kalacaktık. İşte randevu alınacak adres: https://visite.bundestag.de/BAPWeb/pages/createBookingRequest.jsf?lang=en
Sağ altta yer
alan küçük bölüme giderek, randevu bilgilerimizi, pasaport
kontrollerimizi yaptırdık, üzerimiz arandıktan sonra bizi gezdirecek rehberimizi bulup, içeri girdik.
Gezi ortalama 1,5 saat sürdü ve hiçbir ücret demedik. Tam o muhteşem cam kubbeye çıktığımızda saat 18:00
olmuş
hava kararmıştı. Ücretsiz istediğimiz dildeki audio guide cihazımızı alıp, hem bu yapı, hem de
ilerledikçe paralel yönlerde yer alan önemli yapılar hakkında bilgi sahibi olduk. Cihaz yürüdükçe çalışıyor unutmayın. Cam kubbe milletvekillerinin bulunduğu ana salonun tam
üzerinde
yer alıyor, aşağıda hala çalışan birkaç vekili görebiliyorduk.
Sarmal bir yolla kubbenin en tepesine vardığımızda binayı havalandırması için açılmış tepeden yıldızları görmekte mümkündü. Şehrin tüm ışıkları 360’ etrafımızı sarmaktaydı. Manzara gerçekten çok
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEidpqYzlToDPPzwiONfAQxyVZDh-CSpEZoog9Bi74usAFNCFav4F0xlY_p0Do-DwsGoi3fUQhbQZ7hQK08Un577Ua3tgjaKxUQO6hA7xFaknf3-oRJp7vV_6nk-kmGSSSjSOWBWBrOCGnhN/s1600/P2110115.JPG) |
Brandenburger Tor |
güzeldi. Çıkınca 5 dakika
kadar yürüyüp Brandenburger Tor kapısına ulaşmıştık. Eski şehirden kalma bu kapının üzerinde,1793’te Alman
heykeltraş J.G.Schadow tarafından yapılmış, sonra
Napolyon tarafından Fransa’ya götürülse de geri
alınmış Quadriga ‘da yer alıyor. Dört atın çektiği arabada zafer tanrıçası taşıdığı demir haçla tasvirlenmiş.
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjwpk9OyKQW74WbmB64_fZMZOrY4vhe61K1jrebdhev6dkmzKEoEzRasG1eNuJyOgTkm8fdIDsA5cChxVXusK6d0KHCuIgvea5kjilp-9s7q5Kn2qQVmzIRFkSz5kIoHDZ38MFByS0u5coE/s1600/P2110134.JPG) |
Potsdamer Platz |
Oradan yürüyerek Potsdamer Platz’a geçtik. Şansımıza tam da
Berlinale 64. Uluslararası film festivaline denk gelmiştik ki her yer
rengarenk ışıklandırılmış, hareketli
ve e
ğlenceliydi. Gökdelenlerin ve
büyük Sony Center’in bulunduğu bu cadde tam
bir şehir
merkezi özelliği taşıyor. Ünlü sanatçı Keith Haring’in bir heykel çalışması da sokağın girişinde hemen dikkatimizi çekti. Ben buranın
atmosferinden çok keyif aldım.
No comments:
Post a Comment