Friday 14 February 2014

Varşova (Warszawa), İlk Gün



Otelden çıkıp yolumuzun üzerinde ki Petit Apetit cafede, 58 PLN ye süper bir kahvaltı yaptık. Servisleri, gülen yüzleriyle güzel bir günün başlangıcını müjdelediler bize. Varşova Vistul nehriyle ortadan ikiye ayrılıyor. Nowy Swiat yolundan dümdüz yürüyerek Stare Miasto yani  Old towna (Eski Şehir) ulaşmamız on
Devlet Sarayı
dakikam
ızı almıştı. Nowy Swiat, Varşovanın alışveriş caddesi aynı zamanda, cafeler, mağazalarla oldukça hareketli. Yol boyu Pałac Prezydencki yani Devlet Sarayıda olmak üzere, Holy Cross Kilisesini, farklı yapı ve heykelleri görerek eski şehrin ilk geniş alanına ulaşmıştık. Sağda arkasında Vistul nehriyle Kraliyet Sarayı’ (Zamek Krolewski) tüm görkemiyle karşımızdaydı. Şimdilerde ulusal
 Kral Zygmuntun Sütunu ve
Kraliyet Sarayı
m
üze olarak kullanılıyormuş, Pazar günleri giriş ücretsizmiş. Sarayın yakın çevresinde bir çok kilise ve eski saraylar da vardı. Alanın ortasında etrafı Varşova mimari yapısını gösteren barok ve gotik tarzda rengarenk binalarla çevrili Kral Zygmuntun Sütunu yer alıyordu. Nehrin karşı taraftaki manzarası içinde Milli Stadyumu görmemekte mümkün değildi.  Varşova 2. Dünya savaşında Naziler tarafından yerle bir edilmiş. 1945 yıllarında Sovyetler Birliğinin de yardımıyla Polonyalılar Varşovayı aynen eskisi gibi küllerinden yeniden var etmiş. Ressam Canalettonun Varşovayı birebir resmettiği tablolarının, şehrin yeniden yapılmasına büyük katkı sağladığı anlatılmaktadır. Azimlerine ve ülke sevgilerine
Bazilika Katedral
sayg
ı duymamak mümkün değil. Eski ve Yeni Şehir olarak ikiye ayrılan şehrin yeni şehri daha çok yerleşim alanı olarak kullanılıyor.  Stare Miasto diye adlandırılan bu bölge ise tek kelimeyle muhteşem. Sevgililer günü olduğu için bu alanda herkese laleler dağıtılıyordu. İçerilere doğru yürümeye devam ettik. Sağda Bazilika Katedral The Cathedral Basilica of the Martyrdom of St. John the Baptist  14.yy mimari yapısıyla muhteşemdi. Bir zamanlar kraliyet düğünleri, cenazeleri ve taç giyme törenleri burada yapılırmış. Katedralin arka sokağında binaların arasında yerde bir kilise çanı dikkatimizi çekti.
Sirene heykeli
Ya
ğmalanma sırasında düştüğü gibi anıt olarak orada bırakılmış.  Varşovanın simgesi deniz kızı Sirene heykeli de biraz daha ilerde bir market alanın tam ortasındaydı. Bir efsaneye göre Sirene nehirden çıkıp bu şehri kurmuş ve elinde kılıcıyla şehrin koruyucusu olmuştur. Deniz Kızının arkasında yer alan büyük bina  Varşova Tarih Müzesi , zamanımız kısıtlı olduğundan içine giremedik tabi, üstelik aynı alanda yer alan 15. Yüzyılın muhteşem taş merdivenlerini de gözden kaçırdık. Birkaç kere daha buraya nasılsa geleceğimiz için, o bilgileri de sonradan  bu yazıya ekleyeceğim. Bu market alanı cafeler restaurantlar, hediyelik eşyaların da bulunduğu renkli bir alan. Buranın turist information ofisinde de çok yardımcı oldular, hiçbir para ödemeden, katalog, broşür, şehir haritası aldık, bir günde görebileceğimiz en yakın noktalara uğrayarak gezdik. Unesco tarafından kültür mirası olarak korunmaya alınmış yerlerden biri burası. Her sokağı başka güzel, sadece yürümek bile yetiyor. Deniz kızının bulunduğu alandan çıkan ara sokağa girdiğimizde karşımıza gotik tarzda şehir surlarının olduğu alan çıktı. Buradan güzel manzarayı izledik. Her ne kadar acı anılarla dolu olsa da bu surlarda kullanılan tuğlalar restorasyon sırasında değiştirilmemiş. Barbican bir nevi gözetleme kulesi
Barbican
g
örevlerinin de yerine getirildiği şehrin kalesi.  Barbican, yarım ay şekliyle bizi içine çekiyordu, oradan geçip dışına çıktığımızda, solda Kosciol Sw. Ducha The Holy Spirits Church karşıladı bizi. Burdan direk ileri doğru devam etsek Rynek Nowego Miasta denilen
Varşova İsyanı Anıtı
ba
şka bir alana çıkacaktık fakat malum zaman kısıtlı olduğundan fazla uzaklaşmadan yakındaki Varşova İsyanı Anıtına (Pomnik Powstania Warszawskiego) yürüdük.  Anıt iki konuyu işliyordu; birisi lağım kuyularından çıkan isyancıları, diğeri sütunların altında çalışan isyancıları.  Bulunduğumuz alanın arka yolundan U dönüşü yaparak yolumuza devam ettik. İşte tam Pomnik Malego Powstanca  yani Küçük İsyancının Anıtı (Little Insurgent Monument) önüne çıkmıştık. Başında kendinden büyük helmeti, elinde silahıyla bir çocuk isyancının heykeli
Küçük İsyancının Anıtı
i
çimize çok dokunmuştu. 1944 yıllında Varşovada  başlayan  ayaklanma tüm ülkeye yayılmış, genci yaşlısı nazilere direnmiş, onları ülkeden çıkartmak ve kendi ülkelerini Sovyetlerin yardımını almadan kurtarmak istemişler. Böyle bir direnişle hiçbir ülkede karşılaşmamış naziler, iyice sinirlenip tüm şehri yağmalamış.
Old Town'dan bir bina detayı
K
üçük isyancının heykelinden üçbeş adım sonra Pomnik Jana Kilinskiego yani Jan Kilinskinin Anıtı (The Jan Kilinski Monument) karşıladı bizi. Jan Kilinski daha önce, 1794 yılında Rus garnizonuna karşı Varşovada başlatılmış isyanın lideriymiş, sonra geçici hükümet olarak da bir süre hizmet vermiş. The St. Martins Church ‘ü de geçerek dönüş yolumuz üstünde akşam yemeğimizi yedik.
İlk kez buraya geliyorsanız mutlaka en meşhur yemeklerinden olan Pierogi yemeğini tatmanızı tavsiye ederim. Bir çeşit mantıdır. Çorba sevenler için de yine meşhur Zurek (içerisinde haşlanmış yumurta bazen sosisin de olduğu bir çeşit sebze çorbası) veya Barszcz ( Kırmızı pancar çorbası, bazen içerisinde küçük mantılarla da servis edilebiliyor)                                                
Kültür ve Bilim Sarayı’na geldiğimizde
Kültür ve Bilim Sarayı
hava kararm
ıştı ve tepeden şehir manzarasını görmek istiyorduk. Chris bu binayı her ne kadar çirkin bulsa da bence 42 katıyla şehrin ortasında sürrealistik bir görüntü tadında, etkileyiciydi.  Kişi başı 18 zl. Ödeyerek buranın 30. Katına çıktık. Manzara görülmeye değerdi. Binanın içerisinde kafeterya, restaurant, hediyelik eşya satan dükkanlar, ofisler bulunmaktaydı. Binanın arka tarafında çok hoş bir de sinema vardı, sevinçle içeri girip hüzünle çıktık, vizyonda ki tüm İngilizce filmleri zaten görmüştük.

No comments:

Post a Comment