Krakow'dan Hamburg'a otobüs biletimizi 'Sindbad' firmasından, yolculuğumuzdan bir ay
önce, online olarak, iki kişi tek gidiş 480 zlotiye
aldık.
Tarih 07 Şubat'ı gösterirken eşim Chris'le,
otobüsün hareketine yarım saat kala Galeria
Krakowska da ki otobüs terminaline
geldik. Bilmeden önce alt kat terminale girdik, tam bir kaostu, yol-yön gösteren ne bir
işaret,
ne görevli vardı, tam
panikleyecekken üst kat
terminali fark ettik. Daha düzenli olan bu katta büfeler, kafeterya,
emanet dolapları, firmaların küçük ofisleri vardı. Biletimizi ilgili ofisteki bayana
gösterdik, pek İngilizcesi yoktu,
bir numara yazdı biletimizin üzerine, peron numarasıdır diye düşündük ama meğer otobüsün numarasıymış, yani o numaralı otobüsü bulmak
gerekiyor her nerede park halindeyse... Biletlerde genelde koltuk numarası olmuyor.
Saatimiz gelince bir görevli geldi
otobüsün ön kapısına, derken
birden bir yığılma oldu kapının önünde, kimsenin sırayı önemsediği yoktu, görevli biletlere numara yazıyordu, sandık ki o koltuk
numarası ama değilmiş, bagaj numarasıymış. Önce bagaj
teslim ediliyor sonra otobüse girip koltuk kapmak gerekiyordu. Tabi bu ustalığı ilk
seferimizde gösteremedik. Ben iki sırt çantasıyla bagaj önünde Chris’i beklerken, o
önüne geçen kalabalık sayesinde
arkaya doğru gerilemekte, kafası karışmış halde bakınmaktaydı. Tam sıra ona geldiğinde de İngilizliği tutmuş yanındaki bayana öncelik vermişti. İstediği zaman bir Çinli gibi yer kapabilen bir adam olduğunu bildiğim için, nihayet
koltuğumuza oturduğumuzda orada ki tutukluğuna söylenmeden geçememiştim tabi. Otobüse binene kadar otobüsün kendi firmasının bulunduğu terminale gideceğimizi ve otobüs değiştireceğimizi
bilmiyorduk. Gittiğimiz terminal kocaman açık bir alan, küçük bir sandviç büfesinden ve 2 zlotiye girebileceğiniz tuvaletten başka bir şey yok
etrafta. Soğuk ta bize söylenilen durakta 20 dakika bekledik. Bu arada
valizler görevliler tarafından geldiğimiz otobüsten alındı, gidilecek istikamete göre bir alanda ayrıldı ve yeni otobüslere konuldu.
Bu iş için 7-8 eleman çalışıyordu bir an
Türkiye’de olsa bu işi herkes kendi
yapar, yapması beklenirdi diye düşündüm. Chris komünist sistemde işsiz kimsenin
kalmaması kuralını anlattı, bu işler o zamanda bulunmuş ve bence çok da iyi olmuş, aksi
takdirde çıkacak arbedeyi tahmin edebilirdim. Otobüslerin içi bizimkiler gibi konforlu değil, zaten
Chris’e göre dünyadaki en rahat otobüsler Türkiye’dekiler. Bu
otobüste
de bir tane LCD ekran ortada asılı lehçe dilinde bir dizi ya da film vardı. Ses açık herkes
izlemek yada dinlemek zorunda gibi, öte yandan 80 lerin İngilizce pop müziklerinin çalındığı bir radyo kanalı şoför koltuğundan tüm otobüse yayılıyordu. Derken muavin bayan gülümseyerek çay mı, kahve mi içmek isterim
diye sorduğunda eski dalgınlıkla kahve mi sipariş etmiş sonra 50 cent
öderken ki şaşkınlığıma da gülmüştük Chris’le. İkram yok,
unutmamak gerek. Otobüsün içinde muavin tarafından bilet ve pasaport kontrol
edildi. Sırf Polonya'dan çıkmamız on saati bulmuştu. Almanya'ya
girmeden on dakikalık bir mola verildi, küçük bir iki pahalı marketten başka bir şey yoktu. Gece
3 sularında otobüs Berlin'e geldi ve oradan Hamburg'a devam etti.
Başka
bir ülkeye
girdiğinizi anında yollarından anlıyorsunuz zaten, burayı seveceğimi daha o an
anlamıştım. Toplam da 14 saat süren yolculuğumuzun yorgunluğu, sabahın 6 sında güleç yüzüyle bizi ZOB terminalinde karşılayan eski
dostumun sımsıkı kucaklamasıyla silinip gitmişti bile…
No comments:
Post a Comment